Translate / Übersetzen / Traducir / 翻译

Muş ...

Muş

Güzel bir uyku sonrası 08:00 kalkış ve içtima. Kaldığım Opet Tesislerinin bir kısmını kullanan Sendeo şirketinden Yusuf arkadaş ile Muş, mevcut konjonktür, ekonomik şartlar, tarihimiz, algı yönetimi vb. konularda keyifli bir kahvaltı sohbeti yaptık. 

Bastıran sıcak ve geçenlerde Tunceli'deki gece-gündüz sıcaklık farkının sebep olduğu soğuk algınlığı, yada yaz nezlesi Bingöl Ilıcalar termal havuzlarda tam gün dinlenmeye rağmen hala geçmediği için bugün de sıcaklar geçinceye kadar kendime fazla yüklenmeden dinlenmeye karar verdim. 

Antalya'dan Muşlu Dağcı Ömer Faruk Gülşen Abim arayarak, TRT Muş Muhabiri Mehmet Aydın'ın beni arayarak Büyük Türkiye Turumla ilgili bir röportaj yapacağını söyledi. Gerçekten de bir süre sonra Mehmet Bey aradı ve uzun uzun konuştuk. Ekipteki arkadaşlarını alarak röportaj için geleceklerini söyleyip nerede bulunduğumu sordu. Bir süre sonra tekrar arayarak rahatsız olan küçük çocuğunun acil hastaneye kaldırıldığını, bugün için maalesef gelemeyeceğini iletti. Küçüğe geçmiş olsun dileklerimi ileterek her şeyin başı sağlık, acil şifa diliyorum dedim. Sağlık, sağlık, sağlık. Onu yitirmeden kıymetini anlamıyoruz maalesef. Dünyalar senin olsun, sağlığın yoksa, neyin varsa çarpı sıfır !..

Bu arada Opet içinde sarı taksisini, onu bitirince de ayakkabılarını pırıl pırıl parlatan taksici Cilet Cihat ile tanıştım. Cilet lakabını da ben taktım bu arada, kendisine maşallah arabanı pırıl pırıl yapmışsın, bal dök yala deyince bana anlattığı bir şey sonrası. Geçenlerde bana çok benzeyen bir TIR şöförü kendisine, arabanı Cilet gibi yapmışsın maşallah demiş. Ben de, iyi demiş, senin lakabın Cilet Cihat olsun bundan sonra dedim.

Bir süre sonra Opet'ten çıkıp eski Muş'a yürürken Cilet Cihat'ı tekrar gördüm, yolun kenarında müşteri alırken. Müşterisini arabaya aldı fakat kendisi indi elinde bir bezle. Müşteri aracın içindeyken, daha yarım saat önce cilet gibi pırıl yaptığı arabasını silmeye başlamasın mı !.. Beni görünce, ooo Abim de buradaymış, merhaba Abim deyince, vallahi dedim sen bu Cilet lakabını hak ediyorsun, hatta fazlasını; iki bıçaklı mı olsun, üç mü dedim. Kahkaha ile güldü. Ben de gel seninle bir fotoğraf çekilelim, özel adamsın vesselam dedim. Gerçekten farklı bir cilet bu Cilet Cihat. Yolu ve bahtı açık, müşterisi bol, arabası her daim cilet gibi ossundur...

Taksici olur da Minibüsçü olmaz mı !.. Dedim ya bugün kendime fazla yüklenmemeliyim. Atatürk, hala da kullanılan eski adı ile İstasyon Caddesinden yokuş yukarı yürüyerek 4-5 km sürecek yolu, bu nedenle bu turda her zaman yaptığım gibi yürümek yerine minibüsle gitmeye karar verdim ve birini durdurdum. Fiyatını sormadan bir onluk uzatınca, şöför arkadaş da bana bir kart uzatıp, bu iki binimlik abi, birini şu makinadan geçir, diğerini de sonra kullanırsın dedi. Bir daha toplu taşıma kullanır mıyım Muş'ta emin değilim ama en azından bir toplu taşıma kartım oldu Muş Hatırası olarak dedim. Güldü...

Konuşkan bir arkadaş Abdullah. Konu yakıt fiyatlarından açılınca, abi geçen hafta 14 bin liralık mazot yaktım dedi. Ben de kaç km yaptın o 14 binle diye sorunca, abi kilometreye falan bakmıyorum, cebime ne kalıyor ona bakıyorum dedi. Peki, o kadar ciro yapabildin mi diye sordum. Ancak verdiğim 14'ü çıkarabildim abi, emeğim, arabanın yıpranması, harcı vergisi, eve ekmek götürmek falan yok, havanda su dövüyoruz dedi. Ben de turumda birçok esnaf ile konuştuğumu, hemen hepsinin de ortak şikayetinin sattıkları malı rafa geri koyamadıkları ve fiyat belirlemekte zorlandıkları oldu, sürekli gelen zamlar nedeniyle dedim. Öyle abi, böyle gitmez bu işler dedi. Çok doğru, Böyle Gitmez, Gitmemeli !..


Belediye Binası

Hani size dün bahsetmiştim ya, Yukarıyongalı (Diğeri) Köyü Çengelli mezrasında bulunan Ermeni Surp Garabet Manastırı yıkıldıktan sonra taşlarının köydeki binalar dahil Bingöl'den Muş'a kadar bir alanda inşaatlarda kullanıldığını. Söylenenlere göre o binalardan birisi de eskiden Hükümet, şimdi ise Belediye olarak kullanılan, yapımında farklı bölgelerden farklı taşların kullanıldığı, Eski Muş Çarşısının hemen girişindeki bu bina. 


  


Alaaddin Bey Camii

1745'te Muş Valisi Alaaddin Bey tarafından eski çarşının en hareketli yerlerinden birine yaptırılmış, kare planlı, iki renkli kesme taştan inşa edilmiş küçük bir cami. Avluya bakan revaklı son cemaat yerinde Alaaddin Beyin mezarı var. 

Bu arada, yeni öğrendiğim bir bilgiye göre bu Alaaddin Bey çok zalim biriymiş. Caminin bulunduğu yerdeki dut ağacında 50 civarında cezalı astırmış. Camiyi daha sonra yaptırmış. Astırdıklarından biri de, babasına, astırmayacağım oğlunu söz, sabah gel al dediği halde sabah kellesini bir torba içinde verdirdiği ailenin tek çocuğu imiş. Ruhu huzur buluyor mudur acaba ?.. Yine de bulabiliyorsa bulsun...




           

Yanındaki çeşme ile cami arasında eskiden idamlar gerçekleştirilirmiş. İdamlar 08:00'de infaz edilir, suçlular 13:00'e kadar asılı kalırmış, halk görüp ders alsın diye. Çeşmenin üzerindeki halen orijinalliğini koruyan fakat farklı amaçla kullanılan bina da eski Muş Karakolu imiş...



Yıldızlı (Ildızlı) Han 

1307’de Miralay Seyfi Bey tarafından Selçuklu mimarisi ve İslami motiflerle süslü olarak iki katlı olarak yapılmış. Alt katı kesme taştan, üst katı kerpiçten olan kare planlı hanın birinci katında emanethaneler, kuyumcular, manifaturacılar, bakırcılar ve gümüşçüler bulunur, ikinci katı ise otel olarak kullanılırmış. İpek Yolu üzerinde, Erzurum - Muş - Bitlis hattında bulunan 52 dükkanlı bu han 1916 Rus İşgalinde tamamen tahrip edilmiş.

Binanın ön cephesi ustalıklı ve her biri farklı bir anlam taşıyan taş işçiliği motifleri ile dikkat çekici. Kafe ve açık hava sineması olarak kullanılması için yapılan çalışmaların mimarı Anıl Bey'in verdiği bilgilere göre;

Ana giriş kapısının kemeri Pencü (beşli) kırma tekniği ile yapılmış. 

Kemerin hemen altında bulunan tokalaşan iki el motifi ticarette ahitleşme ve hellalleşmeyi simgeliyormuş.

Kemerin üstünde sağlı sollu olarak, hanın ismini aldığı yıldız motifleri bulunuyor.

Yanlardaki iki küçük kemerli kapının kemerinin her birinin üstünde ise Osmanlıca "Ildızlı Han" yazılı imiş taşa kabartmalı olarak.

Ildızlı Han yazısının üzerinde bulunan divit ile yazı yazan el işareti ise handa bulunan emanetçileri ve katib-i adili, yani günümüzün noterini simgeliyormuş.


Hacı Şeref Camii

Çarşı bölgesinde Alaaddin Cami ile kiliseden çevrilmiş çok eski bir pagan mabedi olan Ulu Cami arasında bulunan caminin yapım yılı hakkında çelişkili bilgiler bulunmakta. Kapısında "Şevval 743, Miladi 1343" yazmasına rağmen mimari özellikleri açısından 17. yüzyıla tarihlendirilmiş. Şu anda mevcut olmayan Aslanlı-Kaplanlı Han olarak bilinen hanın bitişiğindeymiş.



İncelendiğinde caminin farklı tarihlerde, farklı mimari üsluplarla yapılmış birbirine bağlı iki kısımdan oluştuğu dikkatli gözler tarafından gözlemlenebiliyor. Sol tarafındaki daha eski olan kare planlı yapının sütun destekli mimarisi ilgi çekici ve diğerinden farklı. 

Sağ taraftaki mihrabı çinili yapının kitabesinden Abdülhamit Han tarafından 1902’de yaptırıldığı anlaşılmaktaymış.


             

Caminin hemen karşısında naylon torbalar içinde şekere benzeyen birşey satan eski Muş dükkanlarından birini görünce oraya yönelip şeker midir diye sordum. Hani şekere daha yeni yüzde 67 daha zam gelip birkaç ay önceki 7 lira/kg olan fiyatı 40 liraya dayanmıştı ya. Sanırım ondan etkilenip bu dükkanda bir servet yatıyor düşüncesi cezbetti beni. 77 yaşındaki tuzcu Selahattin Avcı 50 küsur yıldır bu dükkanda tuz işi yapıyormuş. Yemeklik kaya tuzları Çankırı'dan, hayvanlar için olan ise Siirt, Bulanık, Malazgirt, vb. muhtelif yerlerden geliyormuş.

Yalnız, Selahattin Abiye mahcubum, sözümü tutmadım diye. Bana çay ısmarlamak istedi, ben de abi teşekkür ederim tabii ki içerim ama hava kararmadan şu Ulu Camiye bir bakıp bir iki fotoğraf çekip geleyim, sonra içeriz çayı birlikte dedim. Dedim ama sözümü tutamadım. Hem önümdeki Ulu Camiyi gezemedim, hem de Selahattin Abinin çayını içemedim.

Niye mi? Orasını sormayın... Ulu Caminin uzaktan birkaç pozunu çektikten sonra karşısındaki kahveciye merhaba deyip ibadet yeri olarak farklı dinlerde binlerce yıllık geçmişi olan kadim cami ve arkasındaki hangi sivri akıllının yaptırdığını çok merak ettiğim, tarihi mabedi ve Eski Muş'u resmen katletmiş sivri akıllının aklı kadar sivri çok katlı evler ile ilgili birşeyler sormak istedim. 


Haşim Usta da beni bir tabureye zorla oturtup önüme sürdü çayı, misafirsin, önce otur çayını iç diye. Ne diyeceğimi şaşırdım. Şaşkınlığım, etrafımı sarıp hoşgelmişsiniz diyerek yanıma oturanlar arttıkça daha da arttı. Sonrası ise tam gece yarısına kadar süren, limonlu çay üstüne çaylı sohbet. Limonlu olsun diye de ben söylemedim hani. Sesimden ve arada sırada öksürmemden anlamış Haşim çayın limonlu olmasının iyi olacağını. Belki on çay içtim ama bir kuruş almadı benden vermek istediğimde, çaydan para mı alınır sıcak su diye küçümseyerek. Ben de sıcak su için tüp, elektrik, kilosu yüz gayme olan çay, ben kullanmıyorum ama bir o kadar pahalı olan şeker, senin emeğin, bulaşık vb. var, bedava mı olur deyince, misafirden alınmaz, sana bedava dedi. İşte buranın insanı da böyle. Ne desen, "başım gözüm üstüne" diyor. Kürtçesi de "serçewa" imiş başım gözüm üstünenin.

Bu arada, zorla beni sabah 08:00 de kahvaltıya davet etti, 08:00'de burada ol, sen, ben ve Ercan birlikte kahvaltı edeceğiz diye. Ercan sonra sana eski Muş'u gezdirecek ve 35 km ötedeki Ermeni köyüne götürecek dedi. 

Ercan kim, biraz sonra anlatacağım. Ulu Cami ve TOKİ evleri ile Eski Muş evlerinin ve caminin katledilerek Muş'ta taammüden nasıl cinayet işlenmiş, onu da yarın...

Sağdan sola: Ali, Necmettin,
önde ortada beyaz gömlekli Haşim,
arkada kardeşi Fikret ve solda Ömer.

Bu ekip ve sonradan katılanlarla; dinler, insanlar, tanrı/lar, peygamberler, yaradılış, kainat, yaşam, ölüm, medeniyetler, politik sistemler, ekonomi, tarih, felsefe, mitoloji vb. içerikli sohbet 4 küsur saat kadar sürdü, gece yarısına kadar. Zaman nasıl geçmiş anlamadık doğrusu. Sabah kahvaltıdan beri ağzıma çay üstüne çaydan başka bir şey de girmedi hani...

Ercan, sonradan sohbete katılan, az konuşup çok dinleyen, 47 yaşında, Muş'un yerlisi efendiden bir arkadaş. TOKİ evlerinin arkasında tarihi eser sayılan eski Muş evlerinden birisi olan kendilerininkini TOKİ'den kurtarmış mücadele ederek. Kendisine destek olsalarmış diğer evler de kurtulacak TOKİ evleri yapılamayacakmış ama millet istimlak parasını ve uzun vadeli taksitle edineceği yeni evi daha tatlı bulmuş ne yazık ki. Bunun detaylı hikayesini yarın anlatacağım.

Yarın ayrıca 08:00'de kahvede kahvaltı için buluşacağız ve sonrasında önce Eski Muş'u ve müzesini gezecek, sonra da Ercan'ın 35 km mesafede, kilisesi ve içilebilir sodalı maden suyu kaynağı olan eski Ermenice adı Germal olan Ilıca köyüne gideceğiz. Bizim için özel yerel yemekler yapılacak ve muhtemelen gece eski Ermeni köyü Germal'de kalacağız.

Haşim kahveyi toparlayıp kapatırken Ercan da aşağıya Belediye'ye kadar bana eşlik etti, o tarafta olan yeni evlerine giderken. Karnım çok açtı. Bir çorba içmek için büyükçe güzel bir lokantaya oturduk. Şansıma, akşam Muş'un yerel yemeklerinden konuşurken Çorti aşı (ekşi lahana yemeği) ile birlikte bahsi geçen Gırar çorbasından bir porsiyon kalmış. Onu içtim. Çok lezzetliydi.

Gırar, buğday, nohut (veya mısır) ve yoğurt ile hazırlanan, ılık veya soğuk içilen, Van tarafında ayran aşı da denilen bir yaz çorbası.

Çorbadan sonra sabah görüşmek üzere vedalaştık Ercan ile ve Atatürk Caddesinden yokuş aşağı 4-5 km olan otelime dönüş yoluna koyuldum. Cadde boyunca yapılmış ışıklandırmalardan bazılarını da sizin için fotoğrafladım:







Saat kulesini görünce, hiçbiri birbirini tutmayan Murat Köprüsü Alparslan Parkındaki dörtlü saat kulesi aklıma geldi. Gidip bunu da inceledim. Bingooo... Bunda da saatler farklı; 11:12, 12:07, 12:12 ve 02:22 diye. Sadece biri doğru, aynı Murat'taki gibi; 12;12, yani geceyarısını 12 dakika geçmiş.

Elindeki bozuk paraları saatlerce tekrar tekrar sayan Muşlu amcamın şu karesi de eksik kalmasın, ülkenin bekası ve ekonomi başta olmak üzere yaşadığımız her yönden zorlu günlerin hatırına !..

Bloğu güncelleyip yatma zamanı. Bakalım Muş'un yarın bana sürprizi ne ve nasıl olacak. Farklı ve keyifli olacağı kesin. Sağlıcakla, akıl ve bilim ile, huzurla...

~©~



Yorum Gönder

0 Yorumlar