Translate / Übersetzen / Traducir / 翻译

Trabzon, Giresun ...

Trabzon

Trabzon'un en eski hamamı Selçuklulardan kalma Sekiz Direkli'deki muhteşem hamam sefası sonrası gecelediğim, hamamın biraz ötesinde sahilde bulunan Ayasofya'nın karşısındaki parkta güzel bir uyku sonrası 07:00'de uyandım. 


Beni Ayasofya Müze Kafesinde kahvaltıya davet eden, geçen gün Akçaabat Sera Gölünde tanıştığım Temel Bey ile buluşmama daha iki saat var. Gezi notlarım ve bloğum üzerinde çalıştıktan sonra kahvaltı sonrası vakit kaybetmemek amacıyla Ayasofya'yı gezmek için 08:30 gibi caddenin diğer ucundaki merdivenlerden çıkarak Trabzon Ayasofya'sına birkaç dakika içinde vardım. Temel Bey gelinceye kadar Kiliseyi gezip fotoğrafladım.

Ayasofya Kilise - Müze - Camii

İstanbul'un Latinler tarafından işgal edilmesinden sonra kaçan ve Trabzon'da 1204 yılında Trabzon İmparatorluğu'nu kuran Komninos Hanedanı'ndan İmparator I. Manuil (1238-1263) tarafından 1250-1260 yılları arasında yaptırılan ve kutsal bilgelik anlamına gelen adı ile bir manastır kilisesi olan Ayasofya; Kilise (1260-1584) - Cami (1584-1964) - Müze (1964-2013) - Cami sürecini yaşamış ahir ömründe.

Fatih Sultan Mehmed'in 1461 yılında Trabzon'u fethinden sonra da kilise olarak kullanılan yapı II. Murad zamanında 1584'te camiye dönüştürülmüş. 

1600'lerden itibaren onarılmadığı için boş tutulan ve ibadete kapalı olan kilise-cami 1865’de halkın topladığı para ile onarılarak yeniden camiye dönüştürülse de I. Dünya Savaşı sırasında Trabzon’u işgal eden Rus ordusu tarafından depo ve askeri hastane olarak kullanılmış.

Savaş sonrasında 1960 yılına dek cami olarak kullanılan yapının freskleri 1957-62 yılları arasında temizlendikten sonra restore edilerek 1964 yılında müze haline getirilmiş. 2013 yılında ise tekrar cami olarak ibadete açılmış.


Kara tarafına bakan arka giriş sundurması çatışındaki freskler:

     

      



Kilisenin iç tavan ve duvarlarında bulunan freskler:



            















            

Kilisenin iç tabanında bulunan cam platform ile koruma altına alınmış mozaik zemin:



Kilise gezimi zamanında tamamladıktan sonra geçenlerde Akçaabat Sera Gölünde tanıştığımız, Trabzon Havalimanından emekli Temel Bey ile Ayasofya'nın bitişiğindeki müze kafede buluştuk.

Kuygana ve Rize bölgesinde muhlama denilen kuymak ile güzel bir kahvaltı yaptık.

Kahvaltı sonrası Trabzon'un görülmesi gereken, bilhassa tarihi öneme sahip yerlerini görmek için Ayasofya'dan ayrıldık.


Kanuni Sultan Süleyman Evi

1495'te Trabzon’da doğup büyümüş olan Kanuni Sultan Süleyman'ın 15 yaşına dek yaşadığı bu tarihi evde Fatih Sultan Mehmet, Yavuz Sultan Selim ve Kanuni Sultan Süleyman’ın balmumu heykellerinin yanı sıra Osmanlı tarihiyle ilgili resimler, Trabzon ve Osmanlı tarihiyle ilgili kitaplar bulunuyor.

Bahçesinde ise Yavuz'un bir heykeli var.


Fatih / Ortahisar Cami

1461'de Trabzon'un Fatih Sultan Mehmet tarafından fethinden önce Trabzon İmparatorluğu devrinde hem bir manastır hem de kilise (Panagia Chrysokephalos) olan bu binada Trabzon İmparatorlarının tahta çıkma törenleri yapılmış, ölen bazı hükümdarlar kilise içine veya bahçesine gömülmüş. Fatih Sultan Mehmet, Trabzon'u fethettikten sonra kiliseyi camiye çevirmiş. Evliya Çelebi Seyahatnamesi'nde caminin medresesi, sıbyan mektebi, imaret ve dârülkurrâsının olduğundan bahsetmiş fakat günümüzde bu binalardan bir iz kalmamış.


Trabzon Kalesi

İlk olarak ne zaman yapıldığı bilinmemekle birlikte ilk kalenin MÖ 8. yüzyılda Milet kökenli Sinopeli Helenler tarafından Yunan kolonisi olarak inşa edildiği düşünülen Trabzon Kalesi denizden şehrin arkasındaki tepelere kadar uzanmakta ve Yukarı, Orta ve Aşağı Hisar olmak üzere üç bölümden oluşuyormuş.

Kaynak: eskiturkiye.net

Bu arada, okuduğum için belirteyim; Sokrates'in öğrencisi olan Yunan filozof, yazar, tarihçi ve asker Xenophon (MÖ 430-354), babaları Pers/Ahameniş kralı Darius'un ölümü üzerine genç prens Kiros ile krallığı alan Kiros'un abisi Artakserks arasındaki Bağdat yakınlarındaki Cunaxa'adaki savaş için MÖ 401-399 arasında yapılan, Sart'dan (Manisa Salihli) Bağdat'a, oradan da Van Gölü ve Trabzon üzerinden geri dönüşlerinin hikayesini anlattığı Anabasis (Onbinlerin Yolculuğu) kitabında Sinopelilerin Kolhis ülkesindeki kolonisi olarak tanımladığı Trabzon'daki kalenin surlarını gördüğünü belirtir.

Kaynak: Kobo.com

Kaynak: wikipedia.com

Kale eski anıtlardan toplanan taşlardan yapılmış. Ne var ki yüzyılımızın başlarında aynı kalenin taşları bu kez yeni binaların yapımında kullanılmış. Yukarı Hisar’ın 300m Kuzeyindeki tiyatrodan ise hiçbir kalıntı günümüze ulaşamamış. Bazı eski kaynaklarda hipodrom kalıntıları, kule, hamam ve saray gibi yapıların burada var olduğundan söz ediliyormuş.

Kalenin en eski bölümü geometrik olarak muntazam olmayıp yamuğa benzemekteymiş. Bir rivayete göre Trabzon adının bu trapez (trapezius) yamuk şeklinden geldiği düşünülmekteymiş. Bir başka yorum da kalenin bir kısmı dört köşe masaya benzediği için adını trapezus'dan almış. Lazlar Trapuzani, Gürcüler Trapizoni derken, Osmanlı ve Persler şehre Tara Bozan demişler.



Atatürk Köşkü

Atatürk'ün 1924, 1930 ve 1937'deki Trabzon ziyaretlerinde ağırlandığı, Avrupa ve Batı Rönesans mimarisinin etkilerini taşıyan ve gösterişli Avrupa simgeleri kullanılan bina, 1890 yılında Trabzon'a hakim Soğuksu sırtlarında Konstantin Kabayanidis tarafından yazlık ev olarak yaptırılmış.

Kaynak: takagazete.com.tr

1930'daki ziyaretinden sonra Atatürk'e hediye edilen köşk daha sonra kamulaştırılarak müze haline getirilmiş.

Köşkün giriş katında; oturma odası, dinlenme odası, mutfak, yemek odası ve misafir odası var.




Birinci katta; çalışma odası, banyo, büyük yatak odası, bekleme odası ve toplantı odası bulunuyor.






İkinci katta ise iki küçük oda ve balkon mevcut.



Atatürk 2 gece kaldığı 1937 ziyaretinde, 11 Haziran gecesi bu köşkte bütün mal varlığını, canından çok sevdiği Türk ulusuna armağan etme kararı almış ve mal varlığının bir listesini hazırlayarak gereğinin yapılması için başbakana göndermiş ve şöyle demiş:

"Mal ve mülk bana ağırlık veriyor. Bunları milletime bağışlamakla ferahlık duyacağım. İnsanın serveti kendi manevi kişiliğinde olmalıdır. Ben büyük milletime daha çok şeyler vermek istiyorum."

15 Eylül 1924 Pazartesi günü Trabzon Belediyesinde Gazi Mustafa Kemal'e verilen ziyafette Belediye Reisi Kazazoğlu Hüseyin efendinin nutkuna cevaben ATATÜRK'ün cevap konuşması şu şekilde olmuş:

"Trabzon ve Trabzonluları temsil eden zatialilerile Trabzonda bir sofrada bulunduğumdan pek büyük memnuniyet hissediyorum. Bilhassa bugün yaptıkları hararetli istikbalden, gösterdikleri ciddi kıymet ve muhabbetten dolayı muhterem Trabzon ahalisine arzetmeği vazife bildiğim kalbi teşekkürlerimi zatialilerine hitap ile izhare fırsat bulduğumdan dolayı pek bahtiyarım. 

Efendiler, hemen bütün Trabzon halkını yekpare bir samimiyet kitlesi halinde gördüm. Kadınlarının, çocuklarının, ihtiyarlarının gözlerinde yaş gördüm. Bu ne fartı muhabbet, bu ne şefkat, bu ne yüksek ahlaktır. İtiraf etmeğe mecburum ki müşahade ve mahsusatımın bu kıymetli memleket ve muhterem halkı hakkında bende hasıl ettiği fikirleri, kanaatları bugüne kadar hiçbir vasıta temin edememişti. Emin olabilirsiniz ki Trabzonu ve muhterem Trabzonluları ziyaret etmek senelerden beri bize hakim olan bir arzu, derin bir iştiyak halinde idi. Beni bu saadetten bugüne kadar mahrum eden malumunuz olan ahval ve şerait idi. Bugün çok mesudum; çünkü beni sevdiklerimi görmeden men eden bu mesum şerait kamilen bertaraf edilmiştir. 

Çok arzu ederdim ki müteaddit telgraflarla beni görmek arzusunu izhar eden Trabzon mülhakatını ve mülhakat ahalisini ziyaretle şerefyab olayım Fakat o kadar za man tahsisine imkan olmayacaktır. Ne yazık ki onları şimdilik hürmetle yad, selam ve muhabbetlerimi takdimle iktifa etmek mecburiyetinde bulunuyorum

Arkadaşlar, beş sene evvel ilk defa Samsun'a ayak bastığım zaman bana kuvveti kalb veren vatandaşlarımın ilk safinda kahraman Trabzonluların bulunduklarını asla unutmayacağım. Sakarya melhamei kübrasına üçüncü firka ile yetişen Trabzon evlatlarının meydanı muharebede gösterdikleri fedakarlıkların kıymetli hatırası daima dimağımda menkuş kalacaktır. 

Bu vatanperver halka, o kahraman evlatlara malik olan bu kıymetli memleketimi. zi bir ermenistan mahreci veya muhayyel bir pentus kralığı ülkesi yapmak talep ve tehditleri ne meşum idi; şüphesiz ana bu sed ilelebet hayal olmuştur.

Efendiler; Vatanın vahdetini hürriyet ve istiklalini temin eden Milletimizi Cumhuriyet idaresine kavuşturan Inkilabımız iktisadi refah ve saadetimizi, medeniyet aleminde layık olduğumuz mevkide temin edecektir. Bu feyyaz, ahalisi zeki, müteşebbis, çalışkan olan Trabzonumuzu az zamanda dahile şimendiferlerle rapt olunmuş, güzel rıhtım ve limanla techiz edilmiş görmek nuhbei amalimdir.

Trabzon, Türk camiasında Cumhuriyetin zengin, kavi, hassas, yekkalbe istinat menbalarından biridir. Böyle bir Cumhuriyet şehri elbette istilzam ettiği bütün esbabı umran ve terakkiye malik olacaktır. 

Sözlerime nihayet verirken muhterem Trabzonlulara muhabbet ve hürmetlerimin ve gösterdikleri samimi hissiyattan dolayı teşekkürlerimin iblağına vesatet buyurmanızı rica ederim."

Atatürk Köşkü olarak anılan bu bina 1943 yılında müzeye dönüştürülerek hizmete açılmış.

(kaynak: kulturportali.gov.tr)


Liman Kahvesi

Trabzon'da tarihi önemi olan birçok yerden yukarıda bahsini ettiklerimi gezdikten sonra Temel Bey ile sahile Limanın kahvesine gittik ve demli çaylarımızı liman içi denizin mavi dinginliğinde sohbet ederek içtik.

Temel Beyi Ayasofya'nın biraz ilerisinde sahildeki evine bırakıp vedalalaştıktan sonra akşam 19:00 gibi Giresun'da olma hedefiyle beni evine davet eden Ankara FYO ve ODTÜ'den abim Nezih Hocaoğlu ile buluşmak için yola çıktım. Planımda yol üzerindeki birkaç Ceneviz Kalesini görmek vardı.

Trabzon ile vedalaşmadan bu güzel şehirden birkaç kare daha yi olur değil mi?








Akçakale

Denize bakan bir yükseltinin üzerine inşa edilen kalenin, Selçuklu saldırılarından korunmak için Trabzon İmparatoru II. Aleksios (1297-1330) tarafından yaptırıldığı düşünülmekteymiş. Fatih Sultan Mehmed'in 1461'de Trabzonu fethetmesi sonrası komutanlarından Veli Mahmud Paşa tarafından 1468'de ele geçirilmiş ve 1800'lü yıllara kadar yanıbaşındaki ticari liman ile birlikte askeri üs olarak kullanılmış.


Belediye sponsorluğunda kalede kurtarma ve restorasyon çalışması yapan arkeologlardan aldığım bilgiye göre yapılan kurtarma kazılarında Bizans ve Osmanlı döneminden kalma sikkeler, seramik parçaları, bronz çiviler, toprak kaplar, Bizans dönemine ait 8 mezar ve 19. yüzyıla tarihlenen, 93 Rus harbinden kalma bir Rus topu bulunmuş. 19. yüzyılda Vezir Hasan Paşa tarafından yenilenen kalede top atışları için tabya ve burçlarda atış yuvaları oluşturulmuş. Kalede denize açılan 6 mazgalın yanında naos ve narteksten oluşan tek nefli kilisenin kalıntılarına da rastlanmış.

Devam etmekte olan çalışmalar sonucu batıdaki albatros plajı ve doğusundaki liman yakınındaki alan birleştirilerek deniz tarafında cam seyir teraslı bir rekreasyon alanı oluşturulması planlanıyormuş.


Eynesil Kalesi

Miletosluların MÖ 7 yüzyılda kurduğu düşünülen kale Karadeniz kıyısındaki 90 Miletos ticaret kolonisinden birisiymiş. Kalede su sarnıcı bulunmakta olup eski kaynaklarda bir kilisenin de bulunduğundan bahsediliyormuş.



Tirebolu Saint Jean Kalesi

Sonradan farkedip, Giresun'a geç kalmadan yetişmem gerektiği için geri dönmeye cesaret edip gezemediğim bu güzel kale, adını üç kent (kale) anlamına gelen Tripolis’ten alan Tirebolu’da 13. yüzyılda Cenevizliler tarafından yapılmış. Kaymakamlığın web sayfasında MÖ 15. yüzyılda yapıldığı belirtiliyor ama hiç de inandırıcı değil. Tirebolu kalesinin güneyinde içeride yer alan Bedrama ve Espiye’deki Andoz kalesi ile birlikte üç kaleden birisiymiş. Batı ucunda sonradan eklenmiş bir kale duvarı ve içinde 1894'ten kalma Rus topu bulunuyormuş.

Kaynak: Fatih Özdemir, Google Maps


Espiye Andoz Kalesi

Yağlıdere Deresinin kenarında, denize ve vadiye hakim yaklaşık 250m rakımlı doğal bir sivri tepe üzerinde bulunan ve MÖ 1300'lerde yapıldığı tahmin edilen uçurumlarla çevrili bu küçük kalenin yanına sahilden, tek aracın geçebileceği dar bir yoldan vardıktan sonra kaleye yaklaşık 200 basamaklı dik bir merdiveni çıkarak ulaştım.

Yapısı ve ulaşım zorluğu itibarı ile yerleşimden daha çok gözetleme amaçlı askeri bir kale olduğu anlaşılıyor.

Kalenin güneyinde, Yağlıdere'nin yanıbaşında Espiye L tipi Kapalı ve Açık Cezaevi var. Bu arada, A'dan Z'ye bilmem kaç türlü cezaevi var bilmiyorum ama tipler çok. L tipi ne demekmiş merak edip baktım. Büyük kentlerdeki eski ceza infaz kurumlarının yerlerine yada kapasite yetersizliğine çözüm amacıyla inşa edilen uluslararası standartlara uygun, 7 kişilik, 3 kişilik ve tek kişilik odaları olan, koğuş sisteminden kaynaklanan güvenlik zafiyetlerini büyük ölçüde azaltmayı hefefleyen mapuslarmış. Bu arada, 2021 itibarıyla, akepe 16 yılda 227 cezaevi açmış. Mart 2022 itibarıyla 264 bin 935 erkek, 35 bin 318 kadın olmak üzere 314 bin 502 mahkum varmış. Bu da her bin kişiden dördünün hapiste olduğunu gösterir. Eminim yakın gelecekte bu sayı daha da artacaktır...

Kale merdivenlerinden inerken Giresun'dan Nezih Abi aradı. Yarım saate evlerinde olacağımı söyleyerek aşağıya inip direksiyonu yaklaşık 30 km batıdaki Giresun'a kırdım.


Giresun

19:00 gibi Nezih Abilerin Giresun Aretias Adasına bakan, gündoğumu ve batımı ile muhteşem manzaralı lebiderya evindeyim. Oğlu Anıl ile birlikte beni çok sıcak karşıladılar.

Nezih Abi benim ODTÜ yıllarımın (78-83) ilk üç buçuk senesinde Hava Kuvvetlerinden burslu askeri öğrenci olarak okuyup sonra kendimi Ordudan attırdığım dönemde Ankara Dikimevi'ndeki FYO Fakülte Yüksek Okullar Askeri Öğrenci Yurdundan tanıdığım, ODTÜ Makina Mühendisliğinden can abilerimden. Kendisini o yıllardan beri, 40 yıldır görmemiştim ama sosyal medyadaki gruplarımızdan sanki her gün birlikteymişiz gibi bir aradaydık bunca yıldır.

Anıl ile birlikte soğuk yoğurt çorbalı, kuru fasülye, pilav ve ciğer kavurmalı harika bir yemek hazırlamışlar, eksik olmasınlar. Sohbet eşliğinde afiyetle yedikten sonra gece de muhteşem manzarası olan tıklım tıklım dolu Giresun Kalesine götürüp gezdirdiler beni.

Kale ve içinde anıt mezarı bulunan, ekibi Kara Zıpkalılar ile Atatürk'ün Samsun'dan itibaren korumalığını yapan, birçok cephede savaşan ve 1920'de Ankara'da Muhafız Alayını kuran Oğuz Çepnisi Topal Osman'ı yarın anlatacağım. Şimdi birkaç gece fotosu ile yetinelim derim.



Kaleyi iyice gezip Giresun Belediyesinin Sosyal Tesislerinde çaylarımızı içtikten sonra 01:00 gibi eve döndük ve ılık bir duş sonrası sabah 07:00'ye kadar mışıl mışıl uyudum Çepni Atalarımın memleketi Giresun'da...

~©~

Yorum Gönder

0 Yorumlar