Translate / Übersetzen / Traducir / 翻译

Şalpazarı Alaca Yaylası Şenliği, Trabzon ...

Beş küsur saatlik bir uyku sonrası 04:30'da kalktık. Hamdi Abi, Mahmut ve 2 x Ali ile birlikte Alıtaşı Obasında ateş yakıp gecelediğimiz yerden birkaç km yukarıdaki Alaca Yaylasına sabahın alaca karanlığında gittik.

O da ne !.. Birkaç yüz metre aşağıda gökyüzü açık, yıldızlar pırıl pırıl parlarken, yaylada bizi sis karşıladı ve sonra ince ince yağmaya başladı. Dün gece geldiğimiz Muhçuoğlu restoran ve fırınında kuzine sobasının başında sıcak bir mercimek çorbası ile kahvaltımı yaptım.

Bu yağmur böyle devam ederse Şalpazarı Ağasar Çepni Üçlüsünün (Kadırga, Sis Dağı, Alaca) son etabı olan Alaca Şenliğinin hali nice olacak acaba? Bekleyip göreceğiz...

Yağmurun dinmesini beklerken, ki hiç dineceğe benzemiyor, kuzine sobası başında gezi notlarımı düzenleyip dün Sis Dağında ve gece Alaca Yaylasında yaşadıklarımı ve gözlemlerimi içeren fotoğraflı bloğumu hazırladım.

Bizim dörtlü ise yağmura bakıp bu hiç dinmeyecek diyerek evlerine gitmeye karar verdi. Lakin, Ağasar keşkeği yemeden gitmeyiz diyerek pişmekte olan keşkeğin hazır olmasını beklediler. Keşkek büyük darbeli mikser ile daha iyice karıştırılmadan alelacele birer tabak yiyip ayrıldılar.

Pazarcılar gelecek diye aşağıya caminin yanına çektiğimiz arabalarımıza kadar gidip Hamdi Abi, 2 x Ali ve Mahmut ile vedalaştık. Onları uğurladıktan sonra en azından öğleye kadar kalıp havanın gidişatına göre hareket etmeye karar verdim ve lokantaya geri döndüm. Keşkeğimi iyice karıştırıldıktan ve biraz bekledikten sonra öğleyin gibi yiyeceğim.

Bu arada, içerideki fırında ekmek pişirmekte olan Şenol arkadaşla biraz sohbet ettim. 4-5 kilo gelen Trabzon ekmeklerinin pişmesi bir buçuk saat sürüyor, fırında bir seferde 50-60 ekmek pişebiliyormuş. 


Gözlemim odur ki Trabzon ekmeği Gümüşhane Kürtün ekmeğinden daha beyaz. Bu içindeki un karışımından kaynaklanıyor. Her ikisi de ekşi mayalı lakin Kürtün ekmeği tam buğday ve kepekli iken Trabzon ekmeği değilmiş. Kürtün ekmeği bayatlamadan on gün kalırken Trabzon ekmeği daha çabuk kuruyormuş.

Sis 10:30 gibi biraz temizlendi. Fırsat bilip hemen uzaktan birkaç kare aldım şenlik alanının ve altındaki vadinin. İyi ki almışım yoksa göremeyecektim sanırım bir daha çünkü 15 dakika sonra bu sefer daha kesif bir duman kapladı tüm yaylayı. Bu arada, buralarda sise duman diyorlar...



Şenlik alanında bir gelip bir giden sis içinde dolaşırken Trabzon BŞB Başkan vekili Şalpazarlı Atilla Beyin bir gazeteci ve vatandaşlar ile konuşmasına kulak misafiri oldum. İçlerinden birisi Osman adlı dilsiz birini Atilla Bey ile tanıştırırken, Atilla bak bu Osman, sonra da Osman'a dönüp, Osman sen söyle dedi. Çevresindekiler de adam dilsiz, nasıl söylesin diye güldüler. Alın size fıkra gibi başka bir Karadeniz sohbeti.

Hava bir açılıp güneşleniyor, bir sise boğuluyor. O kadar değişken ki anlatamam. 10 dakika içinde değişiveriyor. Sis de ateşin dumanı gibi süzülüp akıyor. Onun için duman demiş olmalılar sise...


Gelip giden sise aldırmadan şenlik ve tabi ki horon başladı. Horon halkası büyüdükçe büyüyor, genişliyor. Halkanın dışında kalan jandarma aracı dahil araçlar geriye çekilmek zorunda kaldılar. 

Yağmur durdu, sis gelip gidiyor ama coşku azalmadı, aksine giderek artıyor. Havanın iyileştiğini görenler de aşağılardan, bilhassa Şalpazarı ve obalarından yaylaya akıyorlar. Hava iyileşiyor dedim ya hemen dakikasında sis bastı yine, göz gözü görmemecesine. Çok şakacı bu sis dumanı, hayalet gibi bir görünüp bir yok oluyor. Bir varmış, bir yokmuş diyesi geliyor insanın... :))

Büyük horon halkası dışında küçük halkalar da oluşuyor büyüğün dışında. Güneş sistemleri, gezegenler ve uyduları gibi. Kainattaki her şeyin birbirlerini tamamlayan zıtları olduğu gibi benzerleri de yok mu, büyük bir ahenk ve uyum içinde hareket eden?..

Bu arada, büyük halka o kadar büyüdü ki üzerine çıkıp oturduğum kayanın dibine kadar geldi. Hani o şarkıda söylendiği gibi sis de bir görünüp bir yok oluyor serap misali...

Karmen Ustanın Ağasar keşkeğini yemeye Şenol'un Muhçuoğlu fırın ve restoranına giderken pek umudum yoktu. Korktuğum da oldu, keşkek çoktan bitmiş. Nasip olmadı Ağasar keşkeği. Bizim Denizli'nin keşkeği de güzeldir hani, hele Babadağ'ın. Ama Ağasar keşkeği bir başka diyorlar. Daha sonra geleceğim inşallah buralara. O zamana saklayayım artık hevesimi.

Keşkek yerine Muhçuoğlu Fırın ve Restoranı işleten kardeşlerden Şenol'un yaptığı kocaman yuvarlak kıymalı kaşarlı pidelerden sipariş ettim özel tarafından. Özel derken, öyle bir kuyruk ve bekleme sırası var ki, siparişinizi ancak bir saat sonrasına verebiliyorlar.

Tam siparişi verirken kimi göreyim; Şalpazarı'nda beni ağırlayan Trabzon Havalimanı Personel Müdürü Mehmet Bey... Ailesi ile gelmiş Alaca'ya. Bugün sabah kendisine mesaj göndermiştim, misafirperverliği için teşekkür edip, ayrıldıktan sonra Kadırga, Sis Dağı ve bugün de Alaca'da olduğumu belirtip arayamadığım için özür dileyerek. Ne tedadüf !.. Demek Çepnilerin yurt tuttuğu bu güzel diyardan ayrılmadan önce Mehmet Bey'i bir daha görmek nasibimizdeymiş. Çok sevindim. Yandaki çay ocağına oturup çay içip sohbet ettik bize eşlik eden jandarma arkadaşlarla birlikte. Pidelerimiz hazır olunca da bir güzel yedik ve tekrar görüşmeyi dileyerek vedalaşıp ayrıldık.

Şalpazarı Sütpınarı'ndan Mehmet Bey ile vedalaştıktan kısa bir süre sonra da ben vedalaşarak ayrıldım güzel Alaca ve insanlarından. İşte bazı insan, hayvan ve doğa manzaraları Alaca'dan:

            







Ayrılmadan önce de Şenol'un Gümüşhane Kürtün'den yaylaya gelecek ekmekçilere dün geceden benim için sipariş ettiği kürtün ekmeği peksimetlerinden ve sabah sonra alırım diye söz verdiğim ablanın güzel şeker armutlarından aldım.

Ha, birşey daha yaptım Alaca'dan tamamen ayrılmadan önce. Dün gece ateş yakıp geceleyerek 04:30'de kalkıp yaylaya çıktığımız, hemen birkaç km aşağıdaki Alıtaşı Obasını gündüz gözüyle görmek... Gittim ve gördüm. Gece karanlığında tam olarak fark etmemiştim, cennetten bir köşe, ne güzel bir yermiş...


Beni Şalpazarı'ndan Mehmet Bey ile tanıştıran, geçenlerde Akçaabat Sera Gölünde tanıştığım Trabzon Havalimanından emekli Temel Beyin Trabzon Ayasofya'daki sabah kahvaltısı davetine icabet etmek için Sazalanı, Erikbeli, Kalınçam, Tonya, Çayıriçi, Düzköy, Akçaabat üzerinden güzel köylerden, yaylalardan geçerek Trabzon'a vardım.



İnsanı büyüleyen Karadeniz yeşili içinde yol alırken buna Kazım yakışır diye koydum CD'ye genç yaşta Çernobil radyasyonuna kurban edip kanserden kaybettiğimiz Kazım Koyuncu'nun disklerinden birini. Aynen şöyle diyor, Hopa Yeşilköy'deki mezarını Gürcistan'dan dönerken ziyaret ettiğim, ruhu huzur bulsun, Sevgili Kazım:

Işık hızıyla geçen zamanı 
Yaşamak belki de çok zor
Ben sadece 
Ben sadece 
Ben sadece 
Ben olmak istiyorum 
Ben sadece 
Ben sadece 
Ben sadece 
Ben olmak istiyorum...

Kazım Koyuncu (1971-2005)

Trabzon öncesi ilk işim Akçaabat'ta arabayı bir güzel yıkamak ve Trabzon'da gidebileceğim en eski tarihi hamam hangisiymiş diye Google amcaya sormak oldu. Kalenin yanındaki sahile yakın Sekiz Direkli Hamam imiş. Hürriyet'e göre Türkiye'nin en iyi on hamamından biriymiş. Araba pırıl pırıl olduktan sonra yayla tozunu üzerimden atmak için Selçuklulardan kalma Sekiz Direkliye direksiyonu kırdım ve Ayasofya'nın hemen altındaki sahilde gecelemeden önce üç saatlik harika bir hamam keyfi yaptım. Ohhh be dünya varmış...


1072-1075 yılları arasında Selçuklular tarafından yaptırıldığı ve sonraki dönemlerde değişikliğe uğradığı düşünülen hamam Trabzon’da bulunan diğer hamamlardan farklı bir plana sahip olup oba çadırlarına benzemekteymiş. 1071 Malazgirt savaşından sonra Türkler Anadolu’ya yerleşmeye başlamışlar ve Trabzon’a kadar gelmişler. Türklerin bu ilerlemesini durdurmak için zamanın Trabzon Rum Kralı İsak Komnenos ordusu ile karşı koymak istemiş ise de yenilerek geri çekilmek zorunda kalmış. Trabzon şehir surlarının kuvvetli oluşu ve kalesinin müstahkemliği sayesinde Selçuklular şehre girememekle birlikte kale şehrinin batısında 1072-1075 arası üç yıl hakimiyet sürmüş. Fakat 1075 yılında Theodor Gabras isimli vali tarafından geri püskürtülmüş. Trabzon'a tekrar girişimiz ise 1461'de Osmanlılar döneminde olmuş.

Ayasofya'nın hemen altındaki sahilde bulunan parkta araçlar için ayrılmış park yerine demir atıp gece gözüyle ne görebilirim diye Ayasofya'ya çıkıp çevresinde küçük bir tur attım uykuya yatmadan önce. Sabah yine burada olup güzelce gezeceğim Ayasofya ve Atatürk Köşkünü Giresun'a hareket etmeden önce. Sabah ola hayrola, gönüller hoş ola...


~©~

Yorum Gönder

2 Yorumlar

  1. Çok güzel özetlemişsiniz, şahsıma yönelik güzel düşünceleriniz için teşekkür ederim. Acısu ve Sisdağı ile ilgili bölümü göremedim
    Ağasarlı Çepni Mehmet KIRAN

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Nazik yorumunuz için teşekkürler Mehmet Bey.

      Sizinle tanışmak, ataları Çepni olan benim için büyük bir şanstı. Buna vesile olan Temel Türkmenoğlu Bey'e de müteşekkirim.

      Şalpazarı Acısu, Kadırga ve Sisdağı ile ilgili sayfalar da bloğumda Alaca'yı anlattığım sayfadan önceki sayfalarda bulunuyor. Size bağlantılarını Whatsapp'dan göndereceğim.

      Ağasar Üçlüsünde görüşmek dileği ile sağlıcakla, dostlukla, huzurla...🤗

      Sil