Kalktığımda Gürkan çadırında yoktu ve amcası Fevzi de hala uyuyordu. Zaman kaybetmeden kestirme fakat toprak stabilize yoldan Ahlat'a gitmek istedim. Bu arada, sabah dörtte kalkıp 2800 küsurdaki Nemrut zirveye çıkma planımız Gürkan'ın amcası Fevzi'nin Gürkan'a izin vermemesi sonucu iptal olmuştu bile geceden. Bir dahaki sefere inşallah..
Gürkan belki erkenden Büyük Göle gitmiştir diyerek direksiyonu önce oraya kırdım. Ama Gürkan orada da yoktu. Belki çadırdan çıkıp başka bir yere gidip yattı ve hala uyumakta. Her neyse, Gürkan ve amcası ile vedalaşmadan yola çıkmak nasipmiş. Ne diyeyim, her işte bir hayır vardır. An ola, anlar ola, hayır ola...
Büyük Gölden sonra küçüğüne de veda edip yukarılarda sola, doğuya giden Ahlat'a kestirmeden çıkan toprak yola saptım.
Katılaşmış lavlardan oluşan obsidiyen kaya bloklarını krater ağzının kilometrelerce ötesine kadar her yerde gördüm. Güneş gören yüzleri pırıl pırıl parlıyordu. Muhteşemler...
Krater çukurundan kıvrıla kıvrıla yukarıya çıkan yolu, çevrenin jeolojik yapısını, manzarayı ve bu manzarayı milyonlarca, hatta son patlama sonucu binlerce yıl önce oluşturan o volkanik lav püskürmelerini hayal ederek büyük bir keyifle kat ettim.
Tepede Van Gölünü gören noktada küçük bir mola vererek hızlı bir kahvaltı yaptım.
20-25 km sonra Serinbay Köyü'ne ulaştım. Çobanlar gece otlamasından dönüp sürülerini evlerine götürüyorlardı. Çoban Abdulsamed ile karşılaştım. Merhabalaşıp ayaküstü kısa bir sohbet sonrası fotoğraf çekildik ve her birimiz yolumuza gittik. Türkü söyleye söyleye uzaklaştı Abdulsamed...
Köydeki evlerin hepsinin önünde kış için kurumaya bırakılmış, yakıt olarak kullanılan tezek yığınları dikkatimi çekti.
Biraz ileride tuz yalayan keçi yavrularını gördüm. Çobanın oğlu Tarık gelip bana merhaba dedi. Merhabalaştık. Şeker ve kalem verdim. Şekeri aldı ama kalemi, kalemim var diye almadı.
Daha sonra vardığım Taşharman Köyü de çoban dolu. Herkes sabah mesaisinde tarlasında, bahçesinde, hayvanlarıyla vb. çalışıyor durumda.
Eşekli küçük Çoban Sefa'nın yanında arabayı durdurup Sefa ile bir selfi çekildik.
Buralarda daha ekin biçme vakti gelmemiş gibi. Ekinler daha tam sararmamış, dolayısıyla biçilmemiş. Sulu tarım var. Meyvecilik teşvik ediliyor. Daha çok hayvancılık için yemlik ot tarımı yapılıyor gibi gördüm kilometrelerce uzanan tarlalara baktıkça...
Sonunda Bitlis - Ağrı karayoluna ulaştım ve gölün kıyısından bir 7 km daha doğuya doğru gidip Ahlat'a vardım.
Ahlat
Anadolu'ya giriş kapısının en önemli noktası olan, doğu- batı sentezinin kavşak noktası konumundaki Ahlat, gerek coğrafi gerek tarihi özellikleriyle ön plana çıkan bir yer. Ahlat, XIII. yüzyılda Belh (Afganistan) ve Buhara (Özbekistan) ile İslam Dünyasının 3 büyük ilim, kültür ve sanat merkezinden biri olmuş ve "Kubbet-ul İslam" ünvanını alarak, önemini daha da artırmış.
Foto: SamBlog.org |
Geçmişi Neolitik Çağlara kadar uzanan Ahlat, M.Ö. 4000'lerde Hurriler ile başlayıp Osmanlılar'a kadar çeşitli devletlerin idaresinde kalmış. Atatürk'ün de dediği gibi binlerce yıldır Türk yurdu olan Anadolu'nun kapısının Türklere "tekrar" açıldığı tarih olan 1071 öncesinde ve sonrasında doğudan batıya geçişi sağlayan bir üs konumuna gelmiş Ahlat. XII. yüzyılın başlarından itibaren de "Ahlatşahlar" adıyla anılan Selçukluların bir kolunun başkenti olmuş.
Foto: ahlatvakfi.org.tr |
Ahlat, stratejik önemi ve sahip olduğu doğal güzellikleri ile tarihin her döneminde çeşitli uygarlıklara merkezlik yapmış ve önemini korumuş. Bizanslılar döneminde "Khlat"; Süryaniler Döneminde "Khelath"; Araplar döneminde "Halat"; İranlılar ve Türkler Döneminde ise "Ahlat" olarak telaffuz edilmiş.
Foto: Gezilecek yerler.com |
Tuğrul Bey zamanında 1406'da Mısır'a seyahat etmek için Tebriz'den hareket eden Nasr-ı Hüsrev, Ahlat'ta halkın Arapça, Farsça ve Ermenice konuştuğunu, bu sebepten dolayı şehre Ahlat adının takılmış olduğunu söylemiş.
Nasir Khusraw (Nâsır-ı Hüsrev) (1004-1088) |
Evliya Çelebi de şöyle demiş Ahlat hakkında: "Tarihçiler bu şehre "Dar-ı Büleh" demişler, yani "Oğuz taifesi şehri" demektir. Bu şehir hükümdarlardan hükümdara geçip o kadar büyümüştür ki, Van Gölü kenarınca bir ucu ta Erciş Kalesine varırdı. Bağ ve bahçeleri, kafesli bostanları birbirine bitişik olup, yaylaları da Süphan Dağı idi."
Evliya Çelebi (1611-1682) |
Ahlat, sahip olduğu doğal güzelliklerin yanı sıra bünyesinde barındırdığı birçok kümbet, türbe, hamam, zaviye, bezirhane, çeşme, kale, mezarlık, cami, sivil konut, arkeolojik alan, akıt (üstü örtülü kurgan, höyük mezar) ve mağaralar gibi tarihi kültür miraslarıyla adeta bir açık hava müzesi niteliğinde.
Ne demişler Ahlat için:
Akıp gelen bir selim,
Ben, tarihle bir doğdum,
Ben tarihle giderim.
Üç şehirden biriyim,
Ben asırların değil,
Çağların eseriyim.
Ahlat Müzesi
Gittiğim yerlerde, eğer var ise, mümkün olduğu kadar önce müzeleri gezmeye çalışırım; o yerin görülmesi gereken tarihi özelliği olan yerlerini gezmeden önce, onlar hakkında bir ön bilgim olsun ve bilerek gezeyim o yerleri diye. Ahlat'ta da öyle yaptım. Selçuklu Mezarının yol tarafındaki girişine park ettiğim ve müze 400m aşağıda olduğu halde, yürüyerek Ahlat Müzesine gittim ve önce müzeyi gezdim.
Muş Bulanık'ta bulunmuş, benzerleri Orta Asya'da da olan Taşbaba, Balbal... |
1971'de kurulan, yeni binasında 2018 yılında hizmete giren küçük fakat zengin içeriğe sahip Ahlat Müzesinin Arkeoloji Salonunda; Kalkolitik Çağdan başlayarak Tunç Çağı, Demir Çağı, Helenistik, Roma, Bizans, Selçuklu ve Osmanlı dönemlerine ait tarihi eserler bulunuyor.
Tunçtan Geyik Sistrum Orta Tunç Çağı (MÖ 2000-1400) |
Değişik dönemlere ait birkaç çömlek parçası ilgimi çekmedi değil.
İkili Kap Orta Tunç Çağı (MÖ 2000-1400) |
Hokka (17-18. yy) |
Mühür - Pişmiş Sırlı Toprak |
Lüster İbrik |
Selçuklu Aslanı - Pişmiş Toprak, ~10 cm |
Kentsel Bellek Salonunda ise Türkiye Cumhuriyeti'ne kadar Ahlat'ta hüküm süren devletler, Selçuklu Meydan Mezarlığı, Kümbetler, Nemrut ve Süphan Dağları gibi coğrafi ve kültürel gelenek ve meslekler hakkında kısa bilgiler ve örnekler sunulmakta.
Devrek bastonculuğu kadar bilinmeyen fakat kökenleri Selçuklular ve öncesine, çok eskilere dayanan Ahlat Bastonlarını ve Bitlis yöresine özgü Harik ayakkabısını anlatan görseller ve sergilemeler de ilgi çekiciydi.
Ahlat Bastonları |
Bitlis yöresine özgü "Harik" ayakkabı |
Yörede birçok yerde karşılaşılan, Altaylardan Anadolu'ya uzanan binlerce yıllık bir Türk geleneği olan, Akkoyunlular ve öncesi dönemlerdeki Türkmen geleneğine tanıklık eden koç biçimindeki mezar taşlarından bir örnek de fuayede bulunuyor.
Bahçesinde ise farklı dönemlere ait taş eserler, kitabeler, mimari parçalar, küpler ve mezar taşları sergileniyor.
Ahlat Selçuklu Meydan Mezarlığı
Bu kültür miraslarının en önemlilerinin başında "Selçuklu Meydan Mezarlığı" geliyor. Selçuklu Meydan Mezarlığı, Ahlat'ta bulunan bir çok tarihi mezarlık içerisinde en büyük ve en önemli olanıymış. 210.000 m² lik bir alana sahip olan mezarlık alanında, yaklaşık 9000 mezar taşı bulunuyormuş.
Yapımında Ahlat'a özgü volkanik tüf taşı kullanılmış. Mezarlıkta günümüze kadar yapılmış olan epi grafik çalışmalar neticesinde 32 sanatkarın imzası tespit edilmiş. Meydan Mezarlığı, Tarihi Türk-İslam Mezarlıkları içerisinde büyüklük açısından ilk sırada yer alıyormuş.
Ahlat Meydan Mezarlığında şahideli sandukalı, şahidesiz prizmatik sandukalı, çatma sandukalı ve akıt (kurgan, tümülüs tarzı eski Türk mezarı, oda mezar) olmak üzere 4 mezar tipi var. Özellikle, en yükseği 3.90m olan şahideli mezarlar dikkat çekmekte ve biçim ve anıtsal boyutlarıyla Orhun Abidelerinin devamı niteliğinde görülmekteymiş.
Bu mezarlardan Ahlat'ın birçok ilim, din, kültür, sanat, zanaatkar, hukuk adamları ile mutasavvıf ve zahitler yetiştirdiği öğrenilmiş. Mezarlıkların içinde en önemli bölümü "Kadılar" kısmı oluşturmaktaymış.
Mezar taşlarının doğu yüzünde medfunun kimlik bilgileri, bazı örneklerde ise medfunun nereden geldiği ve mesleki bilgiler yer almakta. Bu bilgilerin yanı sıra Orta Asya Türk kültüründe görülen çift başlı ejder motifi, değişik sıra ve örgülerde mukar nas süslemeleri de yer almakta.
Batı yüzünde ise, mezar taşını yapan sanatkarın adı, Kuran-ı Kerim'den ayetler ile palmet, kandil, geometrik motifler ve bitkisel süslemeler bulunmakta. Sanduka kısmında ise daha çok ölümü hatırlatan Hadis-i- Şerifler yer almakta.
Anadolu'nun tapusu olan ve XII. yüzyılın başından XVI. yüzyıla kadar tarihlenen Ahlat Selçuklu Meydan Mezarlığı mezar taşları, Orhun Abideleri'nin Anadolu'da yaşatılan temsilcileri niteliğinde değerlendiriliyormuş.
Mezar taşlarından, ilgimi çeken bazı yazılar:
"O yeni yetişmiş gül gitti
Bahar dalı onun endamını kıskanırdı
Yeni damat Alau'd-Din ne yazık ki toprağı kucaklamaktadır
O servi boylu bostan gülü nerede
Eğer cihanın bir ibret yeri olduğuna inanmıyorsan söyle
Alau'd-Din Osman nerde?"
(Kadılar Bölümü, sanatkarı; Üveys bin Ahmed, medfun şahıs; Osman B. İzzud Din B. Eba'l Kasım El Galati - 1269)
~°~
"Göklerdeki her şey, yerdeki her şey Onundur."
(Sanatkar; Mirçe bin Miran, medfun şahıs; Abdullah oğlu Ahiyu'l-Mennan, 1328)
~°~
"O mutlak güç sahibidir".
(Medfun şahıs; Ahmet kızı Melek, 1332)
~°~
"Her canlı ölümü tadacaktır".
(Sanatkar; Kasım İbnu'l-Ustad Ali, medfun şahıs; Emir Pir Hasan, 1412)
~°~
"Ölüm bir kapıdır".
(Sanatkar; Yusuf bin Miran, medfun şahıs; Aziz oğlu Diyar)
Ahlat Kümbetleri
Ahlat'ta toplam 30 küsur kümbet varmış ama deprem vb nedenlerden dolayı günümüzde sadece 15'i ayakta imiş. Bunların içinde kaidesinin üzerindeki sütunlu konik çatısı ile Emir Bayındır Kümbeti diğerlerinden farklılık gösteriyormuş.
Orta Asya Türk çadırının mimariye uyarlanmış şekli olan anıt mezar ya da kümbetler, XI. asırdan itibaren Horasan'dan Anadolu'ya kadar Türklerin yayılım alanında görülmekte. Selçuklu, İlhanlı, Karakoyunlu, Akkoyunlu ve Erken Osmanlı dönemlerini kapsayan Ahlat Kümbetlerinde; Gazneli, Karahanlı ve Büyük Selçuklu sanatının etkileri görülmekteymiş. Genellikle bey ve bey soyundan gelenler için yapılan kümbetler iki katlı olur; alt kat mezar odası, üst kat ise mescit olarak planlanırmış. Mezar odaları tonozla, üst katlar ise içten kubbe, dıştan piramidal külahla örtülü olurmuş. Kümbet süslemelerinde; bitkisel, geometrik motifler ve ayet kuşakları yanı sıra nişler, mukarnaslar önemli bir yer tutarmış.
Ahlat kümbetlerinin en eski tarihli olanı Şeyh Necmeddin Hani (Havai) Kümbeti (1222), en büyüğü Usta Şagirt Kümbeti (1300), en zengin taş işçiliğine sahip olan Erzen Hatun Kümbeti (1396), en özgünü ise (yarım baldaken) Emir Bayındır Kümbeti (1481) imiş.
Emir Bayındır Kümbeti ve Camii
Akkoyunlu hükümdarı Emir Bayındır İbn Rüstem için 1481'de yapılmış. Altında Emir Bayındır ve eşi Şah Selime Hatunun mezarları olan kümbetin üst kısmı sekiz sütunun üzerine konik çatılı. Rehberlik yapan çocukların söylediğine göre bu sekiz sütun; İmanın 6 şartını, artı kıble ve ahireti simgeliyormuş. Halk tarafından, sütunlarından dolayı Parmaklı Kümbet olarak da biliniyormuş.
Hemen önündeki dikdörtgen formlu küçük cami ise Emir Bayındır tarafından, vefatından önce 1477'de Ameli Baba Can adlı ustaya yaptırılmış.
Ulu Kümbet - Usta Şagirt Kümbeti
9x9m ebatları ve 20.63m yüksekliği ile Ahlat, hatta Anadolu'daki en büyük kümbetmiş.
Kesin yapım tarihi bilinmemekle birlikte mimarisi ve süslemelerine bakıldığında XII. yüzyıl sonlarında yapıldığı tahmin ediliyormuş.
Tüm kümbetler gibi iki katlı olup kesme taş kullanılmış bu kümbette oldukça heybetli ve gösterişli süslemelerin yanısıra herbirinin farklı anlamı olan tekil desenler de var.
Çifte Kümbet
Emir Ali Kümbeti
Mirza Muhammed Kümbeti
Harabe Şehir
Tarih öncesi dönemlerden, neolitik çağdan kalma, kayalara oyulmuş mağaraların bulunduğu ve Harabe Şehir olarak adlandırılan bu ilginç yer binlerce yıl öncesinden günümüze kadar kullanılmış. Keş Çayının etrafındaki mağaraların bazılarının mimari yapısı ve taş işçiliği süslemelerini oldukça ilginç buldum. Eski Ahlat yerleşimi ilk bu bölgede başlayıp daha sonra göle doğru inmiş.
Neolitik Çağ'dan kalma yaklaşık 500 mağaranın tespit edildiği Hayalet Şehirde mağaralar yan yana veya arka arkaya sıralanmış 2-3 odadan oluşuyormuş.
Mağaralardan birinin içinde Buda inancında kutsal sayılan 2 tavus kuşuyla ortalarında lotus çiçeği kabartması bulunuyormuş. Bilim insanları bu mağaranın Anadolu'nun tek Budist tapınağı olabileceğini söylüyormuş. Ayrıca Yezidilik'te de tavus kuşu kutsal olduğu için Yezidi yerleşimi olabileceği de söyleniyormuş.
Mağaralar yakın zamana kadar patates deposu ve hayvanlar için ahır, ağıl, hatta konut olarak kullanılmış. Yanlarında kesme tüf taşından yapılmış, muhtemelen konut olarak kullanılmış, dikkat çeken eski Ahlat yapıları da var.
Yam Lagünü
Ahlat Sazlıkları yada Yam Lagünü olarak bilinen küçük sazlık sulak alan Ahlat'ın batı girişinde, Van Gölünün hemen kuzey kısmında. Göl ile lagünü, üzerinden Bitlis Ağrı yolunun da geçtiği dar bir kumsal alan ayırıyor.
Eskiden gölün bir parçası imiş gibi düşünülse de sularının formasyonu ve içinde yaşayan balık çeşitlerinin farklılığına bakılınca lagünün tatlı ve göldeki gibi sodalı su karışımı bir suyu olduğu düşünülebilir. Lagün hakkında yeterli teknik bilgi bulamadığım için bunların benim düşünce ve gözlemlerim olduğunu belirtmeliyim.
Lagünde farklı kuş çeşitleri gözlemlenebiliyormuş. Özellikle, Dikkuyruk (Oxyura leucocephala) ve Yaz Ördeği (Marmonetta angustirostris) Ahlat Sazlıklarında üremekteymiş. Çayır delicesi (Circus pygargus) alanda ürediği bilinen bir başka öncelikli kuş türüymüş.
Van Gölü’ne endemik ve dar yayılışlı inci kefaline (Alburnus tarici) kıyasla lagünde tatlı suda yaşadığı bilinen bol sazan varmış ki sazan avlamaya çalışan birkaç balıkçı da gördüm lagünde.
Lagünü yukarıdan gören ve bir çiftliğe giden toprak yolun sonunda çiftlik evlerinin önünde park edip lagünün yukarıdan fotoğraflarını çektim.
Çiftliğin sahibi Abdulbaki arkadaş ile tanıştık. Bizim oraları, Egeyi biliyor. 80'lerde Nazilli'de çalışmış. Şimdilerde 400 dönüm araziyi sulu olarak ekiyor, patates, fasulye vb dahil farklı mahsullerin tarımını yapıyormuş. Arabayı, oğlu alıp Ahlat Çarşıdaki evlerine götürmüş. Ne zaman gelir bilmem ama Ahlat'a insem iyi olur deyince, gel ben götüreyim seni dedim ve Abdulbaki'yi Ahlat Çarşı'ya bıraktım.
Sahil Kalesi
Yavuz Sultan Selim zamanında (1512-1520) yapılan ve Kanuni Sultan Süleyman zamanında (1520-1566) genişletilmiş olan Ahlat Sahil Kalesi, adı üzerine Van Gölü kıyısına kadar geniş bir alanda uzanıyor.
İlk olarak, Urartular zamanında bu bölgeye bir kale inşa edilmiş fakat deprem nedeniyle yıkılmış. Seyyah Evliya Çelebi, kale ile ilgili şunları aktarmış: “Kalenin içinde, 350 ev, 1 han, 1 hamam, 1 cami ve 20 kadar dükkan var. Ayrıca, göl kıyısındaki kayıkhanede, harp kayıkları, daima hazır bekler ve kalede her gece mehter çalınırdı."
Zamanında içinde yapılaşma bulunan kaledeki konutların büyük bir kısmı, kale birinci derece sit alanında bulunduğu için yıkılmış ama sahil kısmında hala bazı konutlar bulunmakta. Biraz ilerisinde de günümüzün padişahı Böyyük Reyiz Sultan'ın köşkü, pardon, mini sarayı bulunmakta.
Cumhurbaşkanlığı Köşkü Ahlat
Yukarıda anlattım. Daha ne ossun. Reyizimize köşkler, saraylar helal ossun !..
Fotoğrafı çektiğim yüksekçe yerden inerken saraydan kaçan küçük bir kirpicik gördüm. Dedim ki kirpiciğe;
Ne kadar şaşaalı olursa olsun sarayın,
Topraktır yine döneceğin yer a Bayım...
Bu arada, kışlık saray olarak bilinen Bitlis'teki Ahlat Köşkü, Devlet Adamları Konukevi ve Tesisinin ve diğer sarayların maliyeti ile ilgili daha sonra edindiğim bir bilgiyi paylaşmak isterim:
Ahlat'taki bu kışlık sarayın inşası için 2020'den 2022 sonuna kadar toplam 557 milyon 400 bin lira para harcanmış. 2023'de 104 milyon lira daha harcama yapılarak sarayın bitirilmesi planlanıyormuş ve toplam 662 milyon 400 bin liraya mal olacakmış. Ankara, Bitlis, İstanbul ve Muğla'daki sarayların bakım onarımı için sadece 2022 yılında 65 milyon 780 bin 600 bin lira para harcayan Cumhurbaşkanlığı, 2023 için 104 milyon liralık bakım onarım harcama ödeneği ayırmış !.. (Kaynak: https://www.sozcu.com.tr/2023/gundem/halk-ekmek-ve-ucuz-kiyma-kuyrugunda-saray-ve-otomobillere-milyonlar-akiyor-7557394/)
İskender Paşa Camii ve Hamamı
Eski Ahlat Osmanlı Sahil Kalesinin içindeki bu cami Van Vilayetinin ilk beylerbeyi olan İskender Paşa tarafından 1564-65'de yaptırılmış.
Hemen altındaki hamam da restore edilmekte. Bitince, Reyiz herhal burada yunuğ ve pürü pak oluğ...
~©~
Ahlat'taki tarihi yerler ve yapılar turumu tamamladıktan sonra sıcak bir akşam yemeği için çarşı bölgesine gidip ortasında şadırvan tarzı dörtlü çinili çeşmenin bulunduğu Tatvan Durağı veya Selçuklu Taksi dedikleri yere park ettim.
Tam karşımdaki manav ve tatlıcının üst katındaki balkonlu Nur Pide ve Lahmacun Salonu dikkatimi çekti. Sıcak sulu yemekleri yoktur muhakkak ama pide veya lahmacunlarını bir deneyeyim dedim. Yukarı çıkıp taş fırından lahmacun çıkaran arkadaşa kolay gelsin, çorbanız yoktur herhalde diye sordum. Sadece lahmacun verebiliriz abi şu anda dedi. Fırından çıkan lahmacunların güzelliğini görünce ben de at bana iki lahmacun o zaman dedim ve balkonda bir masaya oturdum. Önce büyük bir tabakta çoban salatası ve söğüş kuru soğan geldi limon dilimleri ile. Lahmacun ise ince hamuru, bol malzemesi ve yanmadan kıvamında pişimi ile şahaneydi.
Selahattin ve Sabahattin Gözel kardeşlermiş mekanı işleten. Sabahattin fırındaki usta, Selahattin de müşterilerle ilgileniyor. Tanışıp sohbet ettik.
Biraz oturup aşağıya, tatlıcıya indim ve kendime dondurmalı baklava sipariş ettim. Telefonumu şarj ederken biraz gezi notlarım üzerinde çalıştım.
Haftaya Çarşamba, 13'ü sabahı Kars'a gelecek oğlum ile konuştuk telefonda. Ne güzel olacak, 6 gün birlikte olacağımız oğlum ile Kars Trabzon arasını birlikte gezmek. 19'unda Trabzon'dan İstanbul'a dönerken benim Büyük Türkiye Turu devam edecek, edebildiği kadar.
Gece yatmak için liman dedikleri sahil bölgesine gidecektim şehrin birkaç km doğusundaki ama kendimi yorgun hissedince vazgeçtim. Aracımı daha sakin bir yere, Selahattin ve Sabahattin'in pide salonlarının yanındaki sokağa park edip yattım ve güzelce uyudum sabah 07:00'ye kadar.
8 Yorumlar
"Ölüm bir kapidir" ve "her canli bir gün ölümü tadacaktir" paradoks degil aslinda. Cok iyi yakalamissin.👏🙋♂️
YanıtlaSilBütün canlıların bedeni/vücudu bir gün ölümü tadacak ve yok olacaktır. Lakin o bedeni oluşturan enerji, yani atomları asla yok olmayacak, kapıdan geçerek başka canlı ve cansızlarda vücut bulacaktır. Enerji asla yok olmaz...
SilSeninle geziyorum olabildiğince.Kolay gelsin sevgili kardeşim.
YanıtlaSilTeşekkürler Anonim kardeşim. Sağlıcakla, huzurla...
Silİmrenerek izliyorum iyi gezmeler. Ansiklopedi gibi ne güzel..
YanıtlaSilTeşekkürler Muzaffer Hocam. Eksik olmayın. Görüşmek dileği ile sağlıcakla, dostlukla, huzurla...
Silgerçekten önemli bilgiler ve mükemmel bir biçimde anlatılmış
YanıtlaSilTeşekkürler...
Sil