Translate / Übersetzen / Traducir / 翻译

Dereli, Giresun ...

Dereli

Bu sabah 08:00 gibi kalktığımda da keyfim pek yerinde değildi. Dumanlı, serin, geceleri soğuk yaylalara çıkmadan önce kendimi biraz daha toparlamanın daha doğru olacağını düşündüm ve bugünü de dinlenmeye, ve telefon ve internet bağlantısı varken yapmam gereken MTV 2. taksidini ödemek, kasko poliçesini yenilemek, YKB emekli promosyonumu iptal edip daha yüksek olan yeni tutarla (2800 vs 5100) yenilemek gibi işleri yapmaya ve bloğum üzerinde çalışmaya karar verdim.

İşlerimi bitirdikten sonra Dereli'yi gezmeye çıktım. Bilhassa dün gözüme takılan, 2 sene önceki selde alçak olduğu için selin dağdan getirdiği tomruk ve kaya parçalarının tıkayıp sonunda yıktığı, tıkanma sırasında caddeye akan sel suyu ve molozların evlerin ve dükkanların hasar görüp yıkılmasına ve 11 kişinin ölümüne sebep olan köprüyü inceleyip Dereli halkı ile konuşarak konu ile ilgili düşüncelerini almak istedim.

Biraz aşağıda, Aksu Deresinin üzerinde yüzyıllarca önce yapılmış hala sapasağlam duran tek kemerli ters U veya yay şeklindeki köprüye baktım, bir de hemen yukarısında bahsini ettiğim felakete sebep olup selde yıkılan köprünün yerine yapılan yeni köprüye.

İnanmak çok zor, insan bu kadar olanlardan ders almaz ve akıl ve bilime aykırı işler yapar mı (?) ama yaparmış demek. Hele bu son yirmi yıl içinde öyle bir yapıyor ki yeni normu oldu kadersiz ülkemizin artık, şaşırmamak gerek. Neden derseniz, işte nedeni:

Fotoğraflarda göreceğiniz üzere yüzlerce yıllık tek kemerli, hala sapasağlam ayakta olan kemerli köprünün sudan yüksekliği en yüksek yerinde 10-12 metre iken, alçak olduğu için felakete sebep olup selin yıktığı köprünün yerine yapılan yeni köprününki ise 2.5-3 metre. Yıkılan eski köprünün yüksekliğini bilmiyorum ama Derelilerin söylediğine göre hemen hemen aynıymış. Yıkıma ve felakete sebep olan temel sebebi gözardı edip sadece yenilemişler köprüyü, sudan yüksekliğini aynı tutarak.

İsimlerini aldım ama burada vermeyeceğim, birkaç Derelili ile konuştum konu ile ilgili olarak. Bir kere hepsinin bir şekilde başı yanmış bu felaketten. Kimi arabasını sele kaptırmış, kimi evini, kimi ise yakınlarını. Hepsinin de ortak görüşü; yüksekliği yine alçak ve yetersiz olan yeni köprünün yoğun yağışlarla yeni bir sel gelmesi durumunda selin getirdiği tomruk, kaya ve molozlarla yine tıkanacağı ve suyu aynen iki yıl önceki sel felaketinde olduğu gibi caddeye ve etrafındaki dükkanlara ve yıkılan evlerin yerine dereboyunca yapılan TOKİ evlerine yönleneceği. Biz bu işi anlamadık dediler. Denilecek çok şey var ama ben şunu söyleyeyim bu kafa için:

"Nato mermer, nato kafa !.."

Dereli halkının söylediği ise aynen şu; "Olanlardan ders almıyoruz, biz adam olmayız". Çok doğru, bu kafadaki yönetimlerle biz asla adam da olmayız, gelişmiş bir ülke de. Bırakın gelişmeyi, gelişmeyi betonlaşma sanıp olması gereken maliyetinin çok üstünde akıl almaz maliyetlerle hemen bozulan, çalışmayan, yollar, köprüler, tüneller, havalimanları yapan bu beton kafalılarla uluslararası kurum ve istatistiklerin doğruladığı gibi gelişememiş ülkeler kategorisine, ehliyeti olmayan şöförlü, freni patlamış kamyon gibi hızla gideriz. Gidiyoruz da maalesef, hem de göz göre göre. Ne demişler; 

"bindik bir alamete, gidiyoruz kıyamete"...

Köprüler konusunu kapatıp bir marketten eksilen malzemelerim için alışveriş yaptıktan sonra dün yiyemediğim sütlacı yemek için yine o çiğköfteciye gittim. Maalesef yine yoktu sütlaç. Dün geldiğimi hatırladılar ve, abi sütlaç bize Hamsiköy'den Salı ve Cuma günleri geliyor, bu hafta erken bitti, yarın gelecek bekleriz dediler. Ben de yarın burada olmayacağım maalesef dedim ve gelmişken param kalsın diyerek bir çiğköfte dürümü şalgam suyu ile birlikte akşam yemeği niyetine götürüp teşekkür ederek ayrıldım.

Nereden bilirdim ki yarın yine Dereli'de olacağım ve o sütlacı yiyeceğim !..

Yarın yine Dereli'de olup o sütlacı yememi sağlayan telefon ise o sıralarda geldi. Uzun zamandır görüşmediğim bir arkadaşım Elazığ'dan Giresun'a birkaç günlüğüne geldiğini, Facebook ve bloglarımdan benim Giresun'da olduğumu bildiğini ve görüşebilirsek çok sevineceğini söyledi. Tabii ki ben de çok sevineceğimi söyledim kendisini görürsem. Ve kararımı verip ertesi sabah buluşmak için Giresun'a dönmeye ve yayla programımı bir gün daha ertelemeye karar verdim.

Biraz daha cadde boyunca dolaşıp esnafla sohbet ettim ve çaylarını içtim. 19:00 gibi Giresun'a gidip ertesi sabahki arkadaşımla buluşma öncesi Giresun Adası Botanik Bahçesinde geceleme kararı ile yola çıktım.

Tam Dereli çıkışında yol kenarındaki evlerin önüne kurulmuş bir hayır yemeği organizasyonu görüp aracımı biraz öteye park ederek pilav kavurma, ayran ve tulumba tatlısından oluşan hayır yemeğini iştahla yedim. Hayır sahiplerine Allah kabul etsin deyip teşekkür ettikten sonra da Dereli'den yarın tekrar gelmek üzere ayrıldım.



Giresun

Giresun Adası Botanik, pardon, "Betonik" Bahçesi

Giresun Adası Botanik Bahçesinin nesi botanik anlamadım gitti. 



Üç beş ağacın olduğu yeri küçük adalar şeklinde çimlendirmiş, gerisini yer karosu kaplamışlar. "Betonik" dense daha doğru olurdu...



Giresun Gemilerçekeği Üç Kayalar Balıkçı Barınağı

Sahildeki Betonik Bahçe boyunca yürüyüş yapıp hemen doğusundaki Giresun Gemilerçekeği Üç Kayalar Balıkçı Barınağına kadar gittim. 

Ön tarafı denize bakan küçük barınak kulübelerinde balıkçıların isimleri var; Hakkı Reis, Çamur, Arkın Kaptan, Bayraktar, İnco Mustafa, Niyazi Kaptan, Duyduk Reis, Karaca, vb.gibi.

Niyazi Kaptan'ın barınağında Baba lakaplı balıkçı arkadaş ağ hazırlıyordu sezon için. Bir saat kadar sonra arkadaşları gelince balığa çıkacaklarmış. Sadece palamut yasakmış Eylül'e kadar. Karagöz, lüfer, mezgit, izmarit vb. balıklar için açılıyorlarmış bu mevsimde. Onlara yasak yokmuş !..

Barınağın Botanik bahçesi tarafındaki liman girişi kayalık alanda oltayı atıp misinayı parça parça hızla çekerek ilginç bir yöntemle kefal avlayanlara rastlayıp bir süre seyrettim ve 24:00 gibi aracıma gelip sabah 10:00'da arkadaşımla buluşmak üzere uyumaya yattım.


~©~

Yorum Gönder

0 Yorumlar