Translate / Übersetzen / Traducir / 翻译

Bitlis, Tatvan ...

Silah zoruyla ;) kaldığım Kahveci Haşim'in Eski Muş'taki evinde aldığım sıcak duş sonrası bebekler gibi uyumuşum. 07:00 gibi kalktım, toparlanıp Haşim ile kahveye gittik. Simit, poğaça, kek ve çaydan oluşan kahvaltımızı yaptık.

Yan komşusu Demirci Halit ve oğlu Ömer'e gidip merhaba, kolay gelsin dedim. Kazma, balta, tahta vb şeyler yapıyorlar ateşte erittikleri ve dövdükleri demir ile. 



Yanımıza gelen Kahveci Haşim ile birlikte hayırlı işler dileyerek ayrıldık.

Halit Usta, Kahveci Haşim, Ömer Usta

Ercan gelmiş, Ulu Caminin önünde arkadaşı Şemsettin ile oturuyordu. Çağırdılar, yanlarına gittim. Şemsettin'e geçmişte çok çektirmişler, yarası derin ve büyük. Geleceğe ve ülkeye dair ümitlerini yitirmiş. Her ne kadar ikna etmeye çalıştıysam da ümidimizi yitirmemeliyiz, bugünler de geçecek diye, ikna edemedim maalesef. Ülkemizin geleceğine dair tüm ümidini yitirmiş. Çok çekmiş çoook...

Daha sonra, Ercan ile birlikte, kahvede Haşim'in arkadaşı Zafer ile sohbet ettik. Çok dinleyen, az konuşan bir arkadaş Zafer.

Haşim'in babası geldi. Sarıldı bana ve sitemle; köye gitmişsiniz, beni niye götürmediniz, dedi yine. Burada on gün daha kalsam, on günün onunda da her gördüğünde beni, bu köy konusunu açacak sanırım. Haklı ama adam. Köyünü özlemiş. Keşke arabada yer olsaydı da götürebilseydik. İçimde ukte kaldı doğrusu :(

Bu arada, gece elektrikler kesildiği için benim çamaşırlar makinada kalmış Haşim'in evinde. Sabah yeniden yıkanıp misler gibi geldi. Bana da onları arabanın bagajındaki eşyalarımın üzerine asmak kaldı. Birkaç saatte kuruyuveriyor orada. Tecrübe ile sabit ;)

Düzenli aldığım kalp ilaçlarımdan bazıları bitmek üzereydi. Aile doktorum Birol Beyi arayıp yazdırdım ilaçlarımı. Ekstra olarak da kramplar için magnezyum, kas gevşetici ve sinek böcek ısırmasına karşı bir merhem de yazdırdım. Bir de soğuk algınlığı vb için teraflu. Sonra eczane eczane dolaşıp üçüncüsünde bulabildim ancak reçetedeki ilaçların hepsini.

Artık Muş'a ve sevgili dostlar, kardeşler Ercan ve Haşim'e veda edip yola çıkma zamanı. Kucaklaşıp vedalaştık. Çok iyi insanlar çok. Haklarını ödeyemem. Misafirperverlikleri ve candan arkadaşlıkları ile mahçup ettiler beni. Kendilerini Denizli'ye davet ettim. Sağlıcakla kalsınlar...

Bitlis'e doğru yola çıkmadan önce ilk gece uğrayıp sonra görüşemediğim, Antalya'da yaşayan Muşlu Dağcı Ömer Faruk Gülşen Abimin kardeşi Çağatay ve onun oğlu Kadir ile vedalaşmak için uğradım yukarılardaki Eski Muş'tan aşağıdaki ovaya inen Atatürk Caddesi üzerindeki çiğ köfteci mekanlarına. Her şey için teşekkür ettim ve tekrar görüşmek dileği ile vedalaşıp ayrıldım.

Beş gündür bulunduğum Güzel Muş'tan ayrılmadan önce ilk iki gece kaldığım Opet'e gidip lastiklerin havasını kontrol ettim ve arabayı da bir güzel yıkadım. Sonra da istikamet Bitlis...

Bu saatlere taktım ben. Güroymak ilçesinin girişinde de dörtlü bir saat kulesi var. Bu da doğru zamanı göstermiyor. Ama saatlerin dördü de dördü gösteriyor, saat daha 12:00 iken. Dörtlü saat olduğundan olsa gerek ;) Yanlış manlış ama en azından hepsi de senkronize, aynı saati gösteriyor....

Tatvan Bitlis kavşağıdan güneye Bitlis'e doğru direksiyon kırdım ve kısa süre sonra Bitlis bana Hoşgelmişen Gardaş dedi.


Bitlis

Eski Bitlis tam bir şantiye şehri olmuş. Her tarafta iş makinaları, her yer toz toprak içinde. Bir yıldır böyleymiş. Ama iyi bir amaç uğruna. Eskiden şehrin içinden akan çayların üstünde tarihi yapıları kapatan ve çirkin bir görüntü sergileyen salaş dükkanlar varmış, şehrin kadim güzelliğini örten. Belediye yıkmış hepsini. Dereleri ıslah ederek eski kadim yapılar ortaya çıkıp ben buradayım, tarihim, gelip beni görün, size anlatacaklarım var deyinceye dek temizlemişler kötü görüntüyü. Çalışmalar devam ediyor. Belki bir yıl daha sürecek ama sonuç güzel olacak bence. Bitlis kendine gelecek, tarihi ile buluşacak...


Arabayı Alemdar Köprüsü'nün yanındaki şantiyenin girişine, araç girişini engellemeyecek şekilde park edip çıktım. Gençten, hoşsohbet bir polis arkadaşla tanıştım. O da arabasını benimkinin yanına park etmiş. Tekirdağlı imiş. Bana etrafımdaki tarihi yapılar ve Bitlis hakkında kısa bilgiler verdi. 

Karşıda, Bitlis Çayı'nın kuzey tarafında Feyzullah Ensari Türbesinin yapıları var. Teşekkür etti polis arkadaşa ve köprüden geçti Seyyah Sadık, Eski Bingöl'de bir keşif için. Köööprüüüden, geeeçtiii Saaadık, köööprüden diye mırıldanarak...

Feyzullah Ensari Türbesi

Hz. Ömer döneminde İyaz bin Ganem Anadolu'nun fethiyle görevlendirilmiş. Diyarıbekir'in kuşatması sırasında İyaz bin Ganem ordusuyla beraber Halid bin Velid'in ordusuna katılmış. Diyarbakır beş ay kadar kuşatma altında olmasına rağmen hiç sonuç alınamamış. Askerler bir kedinin birkaç gün büyük bir et parçasını yediğini görmüş ve kedinin nereden geldiğini merak ederek takip etmişler. Kedinin gizli bir geçitten şehre girdiğini keşfeden askerler durumu komutan Halid bin Velid'e haber vermişler. Halid bin Velid de hiçbir zayiat vermeden ordunun büyük kısmını şehre sokarak Diyarbakır'ı fethetmiş. Diyarbakır fethinden sonra lyaz bin Ganem Silvan'ı da Islam topraklarına katarak Bitlis'e yönelmiş. 

Ordusundaki bin kadar sahabeden biri de bugün Bitlis'te medfun bulunan Feyzullah el-Ensari imiş. Feyzullah Ensari Istanbul'da medfun Eyüp Sultan'ın kardeşiymiş ve İslam Peygamberi Muhammed ile akrabalığı varmış. Feyzullah Ensari'nin İyaz bin Ganem'in ordusunda vazifesi alemdarlıkmış, yani ordunun sancağını taşıyormuş. Bitlis kuşatması sırasında yaralanmış ve fetihten sonra hastane olarak kullanılan bir binada şehit olmuş. Vefatı sırasında kırk küsurlu yaşlardaymış. İstanbul için Eyyüp El Ensari ne ise Bitlis için de Feyzullah El Ensari odur diyorlar...

Mumi Dede Mescidi ve Türbesi

Feyzullah Ensari Türbesinin yanında, yine sahabelerden olan Mumi Dedenin iki katlı türbesi ve mescidi var. Aslında bir külliye içinde yapılmış ancak diğer yapılar günümüze kadar ulaşamamış.

Tipik Ahlat kümbetleri gibi alt katında mezar olan türbenin üst katında namaz kılınabiliyormuş. Bunları bana türbenin karşısındaki sokağın içindeki Marangoz Mehmet Salih (60) anlattı.

Daha sonra, üzerinde ev bulunan kemerli geçidin altından geçerek eski Bitlis sokaklarına daldım. İlginç evler var, çoğu terkedilmiş, harabe halinde.



Karşıdan kaleyi, Şerefiye Camisini ve dereleri gören yüksekçe bir yerden fotoğraflar aldım.






Sonra aşağıya inip çarşıya doğru yürüdüm. Peynirci Erdal Karakuzu ile tanıştım Eski Bitlis, kale ve İhlasiye Medresesi ile ilgili birşeyler sorarken. Yardımcı oldu ve bana Bitlis'te Beş Minare türküsünün hikayesini şu şekilde anlattı:


Bitlis'te Beş Minare

Rus savaşı sonrası şehirden kaçan baba oğul işgal sonrası geri döndüklerinde Dideban Dağı eteğinden şehre bakar, şehrin harabeye döndüğünü, sadece 5 minarenin ayakta kaldığını görür ve hüzün içinde bu türkü yakılır:

Bitlis'te beş minare, beri gel oğlan beri gel
Yüreğim dolu yare, beri gel oğlan beri gel
Yüreğim dolu yare, beri gel oğlan beri gel

İsterim yanan gelem, beri gel oğlan beri gel
Cebimde yok beş param, beri gel oğlan beri gel
Cebimde yok beş param, beri gel oğlan beri gel

Tüfengim dolu saçma, beri gel oğlan beri gel
Sevdiğim benden kaçma, beri gel oğlan beri gel
Sevdiğim benden kaçma, beri gel oğlan beri gel

99 yarem var, beri gel oğlan beri gel
Bir yare de sen açma, beri gel oğlan beri gel
Bir yare de sen açma, beri gel oğlan beri gel

Bir yare de sen açma, beri gel oğlan beri gel
Bir yare de sen açma, beri gel canan beri gel
Bir yare de sen açma, beri gel oğlan beri gel

Bu beş minareden bugüne sadece dördü kalmış. Kalenin yanında bulunduğu bilinen ise o günden sonra bir şekilde yıkılıp yok olmuş ve kayıpmış.

Gelin bu anlamlı yanık türküyü bir agaclar.net projesi olan ve doğa için farkındalık yaratma amacı ile oluşturulmuş Doğa İçin Çal altında bir araya gelmiş ülkemizin ve dünyanın farklı köşelerinden müzisyenlerin sesinden dinleyelim: 


Taş Camii

İhlasiye Medresesine kalenin yanından yokuş yukarı çıkan yolda giderken 1874'te yapıldığı söylenen, kesme taştan yapılı, açık avlulu küçük bir camiye rastladım. İçine girip fotoğrafladım.



İhlasiye Medresesi ve Külliyesi

Klasik Selçuklu mimarisinin tüm özelliklerini taşıyan külliye 1589'da Bitlis hanlarından 5. Şerefhan tarafından yaptırılmış. Dönemin önde gelen bilim merkezlerindenmiş. 


Halen Vakıflar Bölge Müdürlüğü hizmet binası olarak kullanılıyor. Medrese binası giriş dışında üç ana bölümden oluşmaktaymış:


Dini İlimler Bölümü: Girişte sağda. Ortada dershane, iki küçük müderris odası, mescid ve içinde çilehanesi var.

Pozitif ilimler Bölümü: Girişte solda. Ortada dershane ve dört küçük müderris odası var.

Kütüphane: Girişin karşısında, aydınlık ve rahat bir ortam sunuyor.


Külliyenin içinde ayrıca 4 türbe var: 

1. Veli Şemsettin - Şerefhan ailesinden. İçinde 4 adet çilehane var, 15. yy. 


2. Şerefhan ailesinden kitabesi, adı yok, vefat 1421, 15. yy.


3. Şerefhan ailesinden II. Şerefhan'ın kızlarına ait. Yanları kemerli açık türbe, 15. yy.


4. Şerefhan ailesinden biri. 1394 ölüm tarihli, kitabesi yok, 14-15. yy.

Medrese ana binasının giriş kapısının her iki tarafına yerleştirilmiş hat işlemeli taş rölyefler içerdiği sanat ve anlamları açısından ilginç.



Külliye içindeki binaların duvarları, kapı ve pencere söveleri üzerindeki desenli taş rölyef işlemeler de hayli ilgimi çekti.

     

     

     

Bitlis ve çevresinde onlarca türbe var, bir o kadar da şıh. Buralarda şıhlar halk için çok önemli. Halk için dini ve idari karar verici rolleri var, öyle kabul görüyorlar. Onların dediğinin dışına çıkmıyorlar. Yüzlerce yıldır süren, babadan oğula geçen bu şıhlık sistemi çok güçlü buralarda...

Bitlis Kalesi

Dönüşte kaleye uğradım. Büyük İskender'in komutanlarından Batlis tarafından inşa ettirildiği ileri sürülen, şehre hakim dik yamaçlı bir kaya üzerinde bulunan kale çağlar boyunca, jeopolitik konumu ve stratejik önemi nedeniyle çeşitli kültürlerin uğrak yeri ve idari merkezi olmuş. 


17. yy'da bölgeyi gezen Evliya Çelebi, kalede bir han sarayı, iki cami, çarşı, bedesten, hamam ve üçyüz kadar ev olduğunu belirtmiş. 19. yüzyıla kadar şehrin yönetim merkezi olarak kullanılan kale daha sonra terkedilmiş.


Bitlis'te Beş Minare - Yeniden...

Sıra geldi bu beş minareden, daha doğrusu camiden, ayakta kalan dördünü ziyaret edip gezmeye, gezdirmeye. Bu dört cami ise şunlar:

1- Meydan Cami (Camisiz Minare)

Selçuklu döneminde 1250-1300 arasında yapıldığı tahmin edilen ve halk arasında Camisiz Minare olarak bilinen, çarşı merkezindeki, yöre mimarisine uygun, özgün geleneksel ve sade bir yapıya sahip Meydan Camii 1950-60'lardaki bir yangında tahrip olup yıkılmış. 2005'de aslına uygun olarak Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından yeniden yapılmış. Güzel de olmuş, beğendim...




2- Ulu Cami

Malazgirt Savaşı sonrası Büyük Selçuklu Devletine bağlı olarak Bitlis'te kurulan Dilmaçoğlu Atabeyliği zamanında yapılmış, 1150'de tamir ettirilmiş, küçük bir külliye şeklindeki cami Selçuklu mimarisinin en eski ve önemli örneklerindenmiş. 

Birçok deprem geçiren cami 1441'de büyük bir yangına maruz kalmış ve 1444'de onarılmış. Son olarak 2012-13'de büyük bir onarım geçiren Ulu Cami'nin son cemaat mahallinde kaybolmuş, Selçuklu dönemine ait 8 sütun başlığı ortaya çıkmış, buradan hareketle son cemaat mahalli ve şadırvan yeniden yapılarak ilk haline kavuşturulmuş.




Caminin minaresi ise en son 1492-93'de kızıl-kahverengi kesme Bitlis taşından yapılmış. Tek şerefeli olan minarenin şerefesinden yukarısı saat kulesi şeklinde yapılmış, bu kısım 1960'lı yıllarda yıldırım sonucu yıkılmış, yerine bugünkü külah şeklindeki tepesi yapılmış. 1916'daki Rus işgalinde minare kurşunlarla zarar görmüş. Son olarak 1985'de Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından onarılmış...



3- Şerefiye Camii Külliyesi

Kışla ve Hasor derelerinin birleştiği yerde, avluya girişi sağlayan taçkapı üzerindeki kitabesine göre Bitlis Emiri IV. Şeref Han tarafından 1529'da yaptırılan külliye; cami, medrese, türbe, imaret ve hamamdan oluşuyor. 


Kuzeydeki beş bölümlü son cemaat yeri, dört silindirli sütuna dayanan beş sivri kemerle geniş bir avluya açılıyor. 


Avlunun kuzeydoğu köşesinde girişe bitişik durumda bulunan sekizgen pramidal külahlı türbenin kapısı üzerindeki mermer kitabeden türbenin 1533-34 yılında IV. Şeref Han için oğlu Emîr Şemseddin tarafından yaptırıldığı anlaşılıyor.


Avlunun diğer tarafında kuzeyinde ise günümüzde tuvalet ve abdest alma yeri olarak kullanılan, süslemeye yer verilmemiş sade bir imaret yapısı bulunuyor. 

İmaretin güneydoğu duvarına bitişik kare kaide üzerine oturtulmuş minarenin kaidesinden ters ve düz üçgen pahlarla geçilen sekizgen pabuçluğun sivri kemerli her bir yüzeyinde bulunan kare ve dairesel rozetlerin içleri girift geometrik kompozisyonlarla bezenmiş.


Pabuç kısmından sonra gelen silindirik gövdeyi bölümleyen iki kuşaktan altta bulunanda silmelerle sınırlandırılmış kûfî yazı dolanmakta. Bu iki kuşak arasına ise dört ana yöne gelecek şekilde dört adet damla motifin içleri simetrik palmet ve rûmî kompozisyonlarla doldurulmuş.


Cami içi kubbeler kesme taş üstü tuğla örümü işçiliği ile dikkat çekiyor. Mihrap, yarım kemerli bir niş şeklinde. Pencereler ve taç kapı Osmanlılar Döneminde yapılmış.


     

Medrese caminin güneyinde, günümüzde hala faaliyetini sürdüren ve Han Hamamı olarak bilinen hamam ise külliyeden uzakta, Bitlis Çayının diğer tarafında ana cadde üzerinde bulunuyor.


4- Gökmeydan Cami

1801 yılında yapıldığı tahmin edilen (!) camiden Evliya Çelebi seyahatnamesinde bahis etmekte, caminin aslında 1500'li yıllarda Şerefhanlar tarafından, o zamanlar adını çevgan denilen atlı polo sporundaki keçi derisinden yapılma gog adı verilen toptan alan Gog Meydan olarak bilinen yerde yaptırıldığı, 1801 yılının ise tadilat tarihi olduğu iddia edilmektedir. (Kaynak: Baran Zeydanlıoğlu - bitlisname.com )


     

1960'larda arkaya doğru genişletilen kare formlu caminin orijinal kısımındaki kolonlar silindirik olup arkadakiler ise kare formunda ama fena yapılmamış. 

1924'te Mustafa Kemal Atatürk'ün isteği ile zamanın valisi Kazım Dirik Paşa tarafından restore ettirilen ve üzerinde geometrik motifler, minik rozetler ve kaval silme süslemeler bulunan minaresi 1970'lerde düşen bir yıldırımda çatlamış. Urfa'dan gelen usta minareyi inceleyerek taşların pozisyonunu not etmiş, minareyi yıkarak aslına uygun yapmış. Çok da güzel yapmış doğrusu, ellerine sağlık...

Bitlis'in beşlisinden dördüncüsü olan Gökmeydan Camiyi de görüp inceledikten sonra yorucu geçen günün yitirilen enerjisini yenilemek için hemen yakınındaki marketten buz gibi bir limonata ve iki karam gofret alıp CD çalarda her daim favorim olan Queen'i açıp Tatvan'a doğru yola çıktım.

Bu arada, Eski Bitlis'i Tatvan karayoluna bağlayan Selahattin Eyyübi Caddesi üzerinde bulunan Hüsrev Paşa ve Beş Minare mahallelerini; evleri, alışveriş merkezleri vb. ile çok gelişmiş, modern yerleşim yerleri olarak gördüm, alacakaranlıkta geçerken. Bitlis Eren Üniversitesi kampüsü de Tatvan karayolu üzerinde...

Bitlis'e tekrar gelmek üzere hoçakal derken fotoğrafladığım şu birkaç kareyi de paylaşmadan bugünkü Bitlis gözlemlerimi noktalamak istemedim doğrusu...

Ulu Cami karşısında elma, pazı ve semizotu satan
Bitlisli Can Gardaşlar...

1800'li yılların başında yapılmış, şimdilerde büryan restorantı olarak hizmet veren tarihi Belediye binası !..

Bitlis Çayı üzerindeki kadim köprülerden...


Tatvan

Bitlis'e 25 km uzaklıktaki Tatvan'a günbatımı sonrası gece ulaştım. Van Gölü'nün doğu ucunda yer alan Tatvan'ı Van'a bağlayan, mağaza ve dükkanlarla dolu Cumhuriyet Caddesinin sonuna kadar gidip gelip şöyle bir turladım. Modern bir şehir görünümünde, cadde de hareketli, cıvıl cıvıl. Eskiye dair birşey görünmüyor.

Cadde üzerindeki Migros'a park edip birkaç şey aldım. Biraz gezi notlarımı düzenleyip dinlendim. Yatma vakti gelince de Bitlis - Ahlat - Ağrı yolu üzerinde, sabah gideceğim Nemrut Krater Gölü kavşağındaki Opet'e gidip aracımı otel pozisyonunda sakin bir yere sabitledim. Uzun ve yorucu bir günün ardından fazla zaman geçirmeden arkaya geçip uykuya yattım. Tatvan'da tatlı uykular bana...

~©~

Yorum Gönder

0 Yorumlar