Translate / Übersetzen / Traducir / 翻译

🙏 Antakya 🙏


MEDENİYETLER ŞEHRİ KADİM ❤️ HATAY ❤️

🙏😪 Geçmiş Olsun ...😪🙏

07.06.2022, Salı

Günlerden Salı, Haziranın yedisi. Sabah kahvaltı sonrası birkaç parça çamaşırımı, Eskişehir'deki Gezi eylemlerinde polis ve bazı kişilerce dövülerek öldürülen, ruhu huzur bulsun, Antakyalı Ali İsmail Korkmaz'ın mahallesi Armutlu'yu Asi Nehri üzerinden şehrin doğu kısmına bağlayan Şükrü Güçlü Bulvarı köprüsünün yanındaki Zeynelabidin Külliyesinin lavabosunda yıkamadan önce telefon ve boşalan powerbankimi şarj etmek için karşıdaki binanın altında ofisleri olan Ata Fen şirketine gittim. Kadir adındaki genç bir arkadaş yardımcı oldu ve telefonu hemen hızlı şarj ettim ama powerbanki akşam, olmazsa yarın sabah almak üzere bıraktım.

*** GÜNCELLEME - 21.02.2023 ***

06.02.2023 ve 20.02.2023 tarihlerinde vuku bulan, Hatay ile birlikte bölgede 10 ili ciddi şekilde etkileyen 7.8, 7.6 ve 6.4 şiddetindeki Gaziantep, Kahramanmaraş ve Hatay merkezli depremlerde Antakya'da maalesef hemen hemen tüm tarihi yapı ve eserler de dahil olmak üzere birçok yapı yerle bir oldu ve içlerinde bu kadim topraklarda tanıştığım can dostlar dahil onbinlerce can kaybedildi. 

Eskişehir'deki Gezi eylemlerinde polis ve bazı kişilerce dövülerek öldürülen Antakyalı Ali İsmail Korkmaz'ın kuzeni İsmail Korkmaz ve sekiz aylık hamile eşi Şaziye Korkmaz da hayatlarını kaybetmiş. Ruhları huzur bulsun...😪 (Kaynak: sozcu.com.tr, 15.02.2023)

Ali İsmail Korkmaz, İsmail Korkmaz 🙏😪🙏

Zeynelabidin Türbesi

Sırt çantamı hazırlayıp şehri gün boyu gezmek için ayrılmadan önce türbedeki yazılara şöyle bir bakıp notlarımı alayım derken türbenin bakımını yapan arazinin sahibi ve hayratı yapan aileden Gülter Abla ile tanıştım. Emekli memurmuş. Arazi dedelerinden beri onlarınmış ama yıllar önce devletleştirilmiş. İhaleye girip 48 yıllığına kiralamışlar ve hayratı yapmışlar. Düzenli bakımını da kendileri yapıyormuş her gün. 

Gülter Abla bana Hz. Ali'nin oğlu Hüseyin'den torunu, 12 imamlardan İmam Zeynelabidin'in (659-713) yolunun Antakya'dan geçtiğini, mezarının Medine'de, buradaki türbe yapısının ise Zeynelabidin'in makamı olduğunu söyledi. Koruyucularından  Muhammed El-Arabi ise bu topraklarda ölmüş. Türbesi geçen gün gezdiğim, adını Aziz Simeon'dan almış Samandağı üzerindeki St. Simeon manastırı yakınlarında imiş. Yanından geçmiş ama türbeye gitmemiştim. Buradaki ise makamı imiş.



Gülter Abla'ya, görüşmek üzere diyerek geçtim Asi Nehrini batıdan doğuya ve adımlamaya başladım Kadim Antakya sokaklarını kuzeye, eski şehrin kalbine doğru. 

Görünce ❤️ANTAKYA Seni Seviyorumu küçük bir parkın kıyısında, alıverdim bir selfimi, diğer adıyla özçekimimi Sevgili Antakyam ile...



Antakya Protestan Kilisesi

Fransızlar döneminde elçilik ve Fransız bankası olarak kullanılmış bu bina, 2000 yılında Güney Kore Kwong Lim Metodist Kilisesi tarafından Protestan Kilisesi olarak tanınmış. Kilisenin Giriş kapısı üzerindeki Türkçe, İngilizce ve Kore dilinde yazılmış plakette Haziran 2000’de açıldığı yazılı.


Depremlerde, Antakya'da maalesef bu kilise ile birlikte tarihi yapı ve eserler de dahil olmak üzere birçok yapı yerle bir olmuş...😪

Tarihi boyunca yüzlerce büyük deprem ile yıkılmış, Doğu Anadolu fayının devamında güneyde İsrail Ölüdeniz ve Etiyopya'ya sarkan ana fay hattının üzerinde bulunan Hatay ili ve Antakya'da 2023 depremi de son olmayacak, geçmişte olduğu gibi gelecekte de depremler bu kadim toprakları vuracaktır. Hemen hemen tamamı yok olmuş Antakya'nın yeniden inşası ve kurulumunun bu gerçek göz önünde bulundurularak Asi nehri kenarı ve suya doymuş zemine sahip, yakın zamana dek sığ bir göl olup sonradan kurutulmuş Amik Ovası düzlemi yerine zemini daha sağlam olan yamaçlara depreme dayanıklı şekilde az katlı yapıların bulunduğu yatay mimari uygulanarak ve daha yüksek standartlarda denetlenerek yapılması zaruridir. Akıl ve bilim bunu gerektirir...

Antakya Protestan Kilisesi
(Kaynak: twitter @AntakyaKapilari - 13.02.2023)


Hatay Valilik Binası

İskenderun Sancağı'nın 2 Eylül 1938'de bağımsızlığını ilan etmesi ile kurulmuş, 29 Haziran 1939'da 22 üyesi Türk olan 40 üyeli Hatay Devleti Millet Meclisinin aldığı karar gereği Türkiye Cumhuriyeti'ne katılarak Hatay ili olmuş Hatay Devleti’nin siyasi ömrünün hemen hemen tamamında hem Cumhurbaşkanlığına, hem Başbakanlığa hem de Hatay Devleti Millet Meclisi’ne ev sahipliği yapan, günümüzde Hatay Valiliği olarak kullanılan binanın  mimari projesi Halepli bir mühendis tarafından çizilmiş, inşaası ise yerli ustalar tarafından 1927'de başlanarak bir yılda tamamlanmış. 2 Eylül 1938 tarihinde kurulan Hatay Devleti’nin siyasi ömrü 10 ay 21 gün olurken, Hatay Millet Meclisi 2, 3, 6 Eylül 1938 tarihlerinde olmak üzere 3 toplantısını Köprübaşı mevkiinde bulunan, dün gece gezdiğim Millet Meclisi binasında yapmış.



Hatay’ın ve Türkiye’nin yakın siyasi tarihinde anı değeri taşıyan özel bir önemi bulunan, Akdeniz mimarisi tarzındaki özgün mimarisine sadık kalınarak 2011'de restorasyonu tamamlanan bu saatli tarihi bina kadim şehrin tarihini ve ruhunu taşıyan tüm yapılar gibi Hatay ile birlikte bölgedeki on ili yerle bir eden 6 Şubat Gaziantep, Kahramanmaraş ve 20 Şubat Hatay depremlerinde yıkılarak kullanılamaz hale gelmiş. 😪

Tarihi Hatay Valilik Binası
(Kaynak: milliyet.com.tr, 21.02.2023)

Eski Antakya Evleri

Birçoğu artık özel okul vb. ticari amaçla kullanılan iki katlı güzelim evlerine ve konaklarına hayran kalarak dolaştım sokaklarını Antakya'nın.



1908 yılında vefat eden Antakyalı Rıfat Bereket tarafından plan, proje ve mimarisi İstanbul saray ve konaklarını örnek alarak hazırlanarak konut olarak inşa ettirilen, 1962'den beri Özel Antakya Ata Lisesi olarak hizmet veren ilk fotoğraftaki güzel bina ve ikinci fotodaki hemen yanında bulunan sonradan butik Antik Beyazıt Oteline çevrilen sarı renkli konak da deprem felaketinde büyük hasar görmüş. 😪

Yaptırdığı konağın içinde oturmak nasip olmadan vefat eden, ruhu huzur bulsun Rıfat Bereket için bir türkü yakıldığı da söylenir:

"Bir konak yaptırdım bir uçtan uca,

İçinde yatmadım üç gün üç gece."

Ata Koleji, Antik Beyazıt Otel ve Vilayet Cad.
(Kaynak: twitter.com, onedio.com)

Antakya Rum Ortodoks Kilisesi

Şehrin eski kadim kısmındaki karşılıklı dükkanların ve çarşının yer aldığı Hürriyet Caddesinin girişinde içeri gizlenmiş Antakya Rum Ortodoks Kilisesini fotoğrafladım. 


Bir Arap Ortodoks Kilisesi olan Antakya Rum Ortodoks Kilisesinin resmi adı "Aziz Pavlus ve Havari Petrus Katedrali" imiş (Türkoğlu, A.E. 2006). Bu kilise, Arap Ortodoks vatandaşlarımız tarafından "Aziz Butros ve Bolos Katedrali" olarak da adlandırılıyormuş (Naseh, J. 2004). Katedral, T.C. Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından "Antakya Ortodoks Kilisesi" adıyla tescil edilmiş.


Dış kapısında, üstteki Arapça kitabede, altında ise daha sonra Türkçe nakşedilmiş olarak "Sultanımız Abdulhamid'in himayesinde, bu kapıyı saygın, yüce Doğu Patriği Meletiyos inşa etti ve inşasını tarihledi. Ey kullar bu kapıdan giriniz ve şükrediniz -1900-" ibaresi yer alıyor.


1999'da restore edilen şu anki kilisenin olduğu yerde, 1872 yılındaki Büyük Antakya Depreminde yere düşen kandiller yüzünden kütüphanesi ile birlikte tamamen yanan, şehrin El-Cenine (Ceyne) adındaki Hristiyan mahallesinde 1833 yılında yapıldığı bilinen ahşap bir kilise varmış (Kılıç, M. 2004). Mevcut kilise depremde yanıp yıkılan o ahşap kilisenin yerine yapılmış ki bu ahşap kilise de daha önceki depremlerde yıkılan eski kilisenin yerine yapılmış.

Antakya Aziz Pavlus ve Havari Petrus Katedrali (sağ arkada kubbesi görülen) ve Asi Nehri Kıyıları - 1900'lerin başları (Demir, A. 1996)

Ziyarete kapalı olduğu için maalesef içeri giremedim. İnşallah bir dahaki sefere...

06.02, ve 20.02.2023 tarihlerindeki Gaziantep, Kahramanmaraş ve Hatay merkezli depremlerde, geçmişte daha önceki dönemlerdeki depremlerde yıkılan eski kilisenin yerine yapılan bu güzel kilise de yerle bir olmuş. Ziyarete kapalı olduğu için gezemediğim, giriş kapısı ve bir duvarı hariç tamamen yok olmuş bu güzel kiliseyi görmek artık hiç nasip olmayacak...😪 


Antakya Rum Ortodoks Kilisesi
(Kaynak: NTV.com.tr, 14.02.2023)

Antakya Rum Ortodoks Kilisesinin aslına uygun şekilde yeniden yapılabilmesi için tarihi yapının ve Saray Caddesi üzerinde kilise vakfına ait dükkanların rölövesini çıkarma projesini 2021 yılında üstlenen Antakyalı mimar Buse Ceren Gül ile Anna Maria Beylunioğlu'nun yaptığı 25.02.2023 tarihli söyleşi için:

https://nehna.org/antakya-rum-ortodoks-kilisesi-3-4-yil-icinde-yeniden-yapilabilir/

Sarımiye/Sermaye/Süveyka Cami

Antakya'yı kuzeyden güneye boydan boya geçen ve tarihte ilk ışıklandırılan cadde olduğu söylenen, Roma dönemi adıyla Herod, Antakya'nın Fransızlardan kurtuluşundan beri  Kurtuluş Caddesi üzerinde, Türk Katolik kilisesinin hemen önündeki, kesme taştan yapılı, kubbesiz, ilginç ahşap şerefeli tek minareli Sarımiye Cami, diğer adlarıyla Sermaye ve Süveyka Camiinin 16. yüzyıl olarak tahmin edilen yapım tarihi tam olarak bilinmemekle birlikte avlu girişindeki yazıtta 1131 hicri, 1719 yılında Sarımi Hacı Halil tarafından yeniden tamir ettirildiği belirtiliyor. Sarımi sözü arapçada "keskin kılıç" anlamına geliyormuş.


1903 tarihli Sal name-i Maarif-i Umumiye'ye göre caminin bir de medresesi olduğu biliniyormuş ama 1929'da yapılan Kurtuluş Caddesinin antik Roma yoluna göre genişletilmesi çalışmaları sırasında yıkılmış.


2003'de restorasyonu tamamlanan, yapıdan kopuk ahşap işlemeli şerefe ve külahlı minaresi ile bu güzel cami medeniyetler ve uyum şehri Antakya'da diğer inançların ibadet yerleri ile içiçe geçmiş küçük şirin bir ibadet mekanı. Çok sevdim...


Melun depremde Sarımiye Caminin ahşap şerefe ve kubbeli minaresi ile birlikte caminin tamamı moloz yığını haline gelmiş. Çok sevmiştim bu minik camiyi...😪

Antakya Sarımiye Cami
(Kaynak: NTV.com.tr, 18.02.2023)

Türk Katolik Kilisesi

600 yıllık aradan sonra 1846'da Antakya'ya tekrar gelip yerleşen Kapuçin Rahipleri Sultan'dan aldıkları izin sonrası bir Katolik Kilisesi inşa etmişler. 1977'de komşu iki ev satın alınıp restore edilerek kiliseye eklenmiş. Günümüzde ufak bir manastır, Aziz Petrus ve Paulus'un adını taşıyan küçük kilise, iki salon ve üç bahçeden oluşuyormuş. 
Sarımiye Caminin hemen arkasındaki dar çıkmaz sokağın sonu bu Türk Katolik Kilisesinin kapısına çıkıyor. 15:00-17:00 arası ziyarete açıkmış. Denk getirebilirsem sonra uğrarım. 


Türk Katolik Kilisesi'nin Ruhani Lideri Peder Francis Dondu'nun verdiği bilgiye göre kilise depremlerde az hasar görmüş. O kadar üzüntü içinde güzelce bir haber...🙏 (Kaynak: yenisafak.com, 19.02.2023)


Eski Antakya Sokakları

Kurtuluş Caddesi ve Asi nehri arasındaki muhtelif duvar resimleri ile süslenmiş eski Antakya sokaklarını gezdim. 

Büyük İskender'in komutanlarından Seleucus Nicator tarafından MÖ 300'lerde Antioch adıyla kurulan şehrin kışın güneşi, yazın ise Asi nehrinden gelen esintiyi alacak şekilde konumlandırılan sokaklarındaki bu düzen bugün de bazı sokaklarda kendini gösteriyor.  


Genelde iki katlı, bölgeye özel sarımtırak beyaz kalker taş, kerpiç ve ahşaptan yapılmış iki yüz küsur yıllık bu evler yüksek taş bahçe duvarları içindeki süs havuzlu avlu etrafında sıralanmış odalardan oluşuyor. 


Rüzgar ve selden korunmak için birbirini dik kesen, dağdan gelen ani sel sularını Asi nehrine akıtma amaçlı yapılmış ortası kanallı taş döşeli dar sokaklar ve yerel olarak "zokmak" adı verilen çıkmazlar karmaşık fakat bu kadim kente özgü bir düzen oluşturuyor. Restore edilme aşamasında olan epey bir eski taş ev var. İyiye işaret...



    



    


    




Bu daracık güzel sokaklarda bulunan ve duvar resimleri ile süslü binaların birçoğu artık yok maalesef. 😪 Fotoğraflarını çektiğim bu duvar resimleri de belgesel niteliğinde birer anı olarak arşivlerde sonsuza dek kalsın...🙏






    

    

    

    




Ulu Cami

Ata Köprüsü ile Uzun Çarşı arasındaki Köprübaşı Meydanındaki Selçuklu mimari özellikleri gösteren, yapım tarihi tam olarak bilinmemekle birlikte 16. yüzyıl geç Memlüklü eseri olduğu tahmin edilen, Selim Camii olarak da bilinen Ulu Cami, Cündi Hamamı ve cami avlusunun kuzey ve batı kenarlarını çevreleyen medrese odaları ile birlikte dönemin önemli külliyelerindenmiş. Kesme taşlı, çokgen planlı zarif minaresinde bulunan kitabelerdeki  1704 ve 1888 tarihleri geçmişte yapılan onarımlara aitmiş. Ayrıca, cami üzerinde bulunan 1874 tarihli kitabe caminin 1872 depremi sonrası onarıldığını gösteriyor. Hatay'daki en büyük cami imiş. İçi Arap, sanırım Suriyeli dilenci dolu... 





Antalya'nın eski ve büyük camilerinden Ulu Cami de deprem felaketinden fazlası ile nasibini almış ve tamamı ile yıkılmış. Yıkılmayan ne kalmış ki !.. 😪

Antakya Ulu Cami
(Kaynak: cumhuriyet com.tr, 18.02.2023)

Antakya Ulu Cami ve çevresi
(Kaynak: NTV.com.tr, 17.02.2023)

Etnoğrafya Müzesi

Eskiden arkeolojisi müzesi iken 2009'da gezmiş olduğum Köprübaşındaki Hatay Şehir Etnoğrafya Müzesindeki balmumu heykelleri oldukça başarılı buldum. Sanatçı Murat Daşkır silikondan yapmış.

Defne ve Apollon


Balmumu heykeller ve açıklayıcı bilgiler ile şehrin tarihi, üretimi, ticareti, günlük yaşamı, mutfak kültürü dahil Hatay ile ilgili hemen her şey çok iyi şekilde anlatılmış. Tebrik ediyorum.

    


Öğretmenleri refakatinde ziyarete gelen öğrencilerin şen sesleri arasında bu güzel müzeyi keyifle gezdim.


O kadar iç parçalayıcı depremle yerle bir oldu bilgisinden sonra sevindirici bir haber de eskiden Hatay Arkeoloji Müzesi olarak kullanılan fakat depremde kısmen hasar gören Reyhanlı Yolu üzerindeki yeni müzeye taşınıldıktan sonra Hatay Şehir Etnoğrafya Müzesi olarak kullanılan, bende iz bırakan anıları olan bu binada önemli bir hasarın olmaması oldu...🙏

Uzun Çarşı

Tarihi İpek ve Hac Yolu üzerindeki Hatay'da ticaretin merkezi olan, adeta Osmanlı dönemindeki loncaları hatırlatan yaklaşık 3.5 km uzunluğundaki sokaklarında bulunan dükkanları, hanları, hamamları ve camileri ile Uzun Çarşı geleneksel el işçiliği, gıda, giyim, bakır, teneke, deri, vb. işçiliğine kadar her türlü mesleğin icra edildiği, farklı din ve mezheplerden iki binin üzerindeki esnafı ile birbirinden çeşitli iş kollarını içinde barındıran renkli ve her daim hareketli bir yer. 



Defne sabunundan nar ekşisine, zeytin yağından meyan kökü şerbetine, künefeden tepsi kebabına kadar yöreye özgü lezzet ve ürünlerin renkleri ve aroması içinde dolaşmak ve oturup dinlenmek büyük keyif.



Kavşaklarında minik havuzlu çeşmeleri olan dar sokaklarında şöyle bir turlayıp köşe bucak gezdim Uzun Çarşıyı, binbir çeşit esnafı, hanları, hamamları ve esnaf camileri ile...


Uzun Çarşıda kadayıfçı ve fırıncıları fotoğraflayıp Antalya'nın meşhur taş kadayıfından ve kömbe olarak bilinen kurabiyesinden yedikten sonra kağıt kebabı tavsiye edilen Aydın Kasabı buldum. 19:00'da son siparişleri alıyorlarmış ve kağıt kebap 40 ve 50 liraymış. Acıkıp akşama gelmeli... 

Taş kadayıfı

Kömbe

Meşhur Uzun Çarşı da kurtulamamış maalesef Şubat 2023 depremlerinin gazabından...😪

Antakya Uzun Çarşı
(Kaynak: NTV.com.tr, 18.02.2023)

Mahremiye Cami

Uzun Çarşı içindeki esnaf camilerinden olan Mahremiye Caminin avlusuna çarşı içinden beşik tonozlu kapalı bir koridordan giriliyor. Mahremiye Caminin avlusuna Saka Sokaktan da bir giriş var. 


Ne zaman yapıldığı bilinmeyen bu küçük esnaf camisi poligonal mimaride kesme taştan yapılmış. 



Cami kapısının üstündeki tonozlu sivri kemerin içindeki yuvarlak kemerde bulunan, birçok camide gördüğüm satranç taşına benzeyen içiçe geçmeli pembe, siyah ve kirli beyaz mermer kilit taşları ilgi çekici. 


Tek minareli bu şirin caminin şerefesi ise Antakya'daki camilerin genelinde olduğu gibi işlemeli ahşap.



Kurşunlu Han

Uzun Çarşı içinde yer alan üç handan birisi olan ve içinde kendi camisi de bulunan Kurşunlu Han 1660'lı yıllarda Köprülü Mehmet Paşa tarafından, her yıl Recep ayının onikisinde Hicaza gitmek üzere törenle yola çıkarılan ve padişahların armağanlarını taşıyan Surre Alayının ağırlanması için inşa ettirilmiş. Konaklayanların at, deve, eşek gibi hayvanlarının dinlenmesi, yem verilmesi dahil tüm ihtiyaçlarını giderdiği handa, konukların, havuz başında nargile sefası, yemen kahvesi ve hamamda terleyerek yorgunluklarını attıkları, ertesi gün de sabah kahvaltısıyla dinç bir şekilde yolculuklarına devam etmesi sağlanıyormuş. Yakın zaman önce restore edilmiş handa muhtelif dükkan, kafe, restoranlara ek olarak, sergi salonu ve sanat atölyesi de bulunuyor.



Antakya Hamamları

Uzun Çarşının arkasında bulunan, Selçuklu Döneminde inşa edildiği bilinen ve Selçuklu motifleri ile süslü kemerli kapısı ve küçük bir kubbesi bulunan Meydan Hamamı, soğukluk, soyunma ve yıkanma bölümleri ile sadece erkeklere hizmet veriyormuş. Meydan Hamamı dahil çarşıda üç hamam varmış.


Meydan Hamamı ile birlikte Antakya'da bulunan diğer tarihi hamamlar ise içindeki türbesi ile dünyada tek olan 16. yüzyıl eseri Saka Hamamı, Memlüklü Sultanı Baybars'ın kız kardeşi Bi'seri tarafından Bizans kalıntıları üzerine yaptırılan Beyresi Hamamı, 1517 yılında Yavuz Sultan Selim’in Mısır seferi sırasında Cundi askerlerinin yıkanması için Sinan Paşa tarafından yaptırıldığı söylenen Cindi Hamamı ve Yeni Hamam imiş. 


Üç ayrı dinden ve farklı mezheplerden insanların asırlardır bir arada ve kardeşçe yaşadıkları, birbirlerini hoşgörü ile karşıladıkları ve saygı duydukları bir yerleşim merkezi olan Antakya'nın hamamlarında vaftiz ve mikve törenleri için havuzlar ve mum dikmek için nişler de bulunuyormuş. Yukarıda bahsini ettiğim, içinde türbe olan hamam bile var bu kadim şehirde...


Niyet etmeme rağmen Antakya hamamlarında yunmak maalesef nasip olmadı. Hamam yerine, aracımı park ettiğim Armutlu Mahallesinde, Asi Nehri kenarında bulunan Zeynelabidin Türbesinin bahçesinde bulunan hortumla, defne sabunlu soğuk duş almakla idare ediverdim artıkın...

Habib-i Neccar Camii

Uzun Çarşının Kurtuluş Caddesi çıkışına yakın noktada bulunan Habib-i Neccar Cami, Antakya 636 yılında Hz. Ömer'in komutanlarından Ebu Ubeyde Cerrah tarafından fethedildiğinde fetih sembolü olarak Romalılardan kalma bir pagan tapınağı üzerine inşa edilmiş.


Anadolu'nun ilk camisi olarak kabul ediliyormuş bu tarihi cami. 1268 yılında Memluk Sultanı Baybars Habib-i Neccar Camisini yeniden yaptırmış. Medrese duvarında bulunan taş üzerindeki kitabede "El Melikü'z-Zahir" ibaresi Sultan Baybars'ın ünvanıymış. 1829'da cami yeniden tamir olunmuş, 1853'de şadırvanı yapılmış, 1854'deki büyük depremde tamamen yıkılan cami Abdülmecit tarafından Osmanlı mimari tarzında yeniden yapılmış. 



Cami adını hristiyanlığın ilk yıllarında İsa'nın elçilerine destek verdiği için linç edilerek öldürülen Karye halkından Habib adındaki dülgerden yani marangozdan (neccar) almış. Caminin avlusunun altında Habib-i Neccar ve Şemun Safa'nın, girişinde ise İsa'nın havarilerinden Pavlus (Yahya) ve Yuhanna'nın (Yunus) türbeleri var.


İlk Hristiyanların mezarlarını barındırmasıyla adeta “dinler arası hoşgörünün simgesi” olarak gösterilen Habib-i Neccar Camisinde türbeleri olan Neccar, Pavlus ve Yuhanna'nın hikayesi ise şöyleymiş:

Kuran-ı Kerim’in Yasin suresinde geçen olaya göre, M.S. 40’lı yıllarda, Hz. İsa, havarilerinden Yunus (Yuhanna) ve Yahya’yı (Pavlus) Antakya’ya gönderir. Bu iki elçi Antakya’ya girerken, koyunlarını otlatan dülger (marangoz) Habib-i Neccar ile karşılaşır. Neccar, yatalak oğlunun elçiler tarafından iyileştirilmesi üzerine Hz. İsa’nın getirdiği dine iman eder. Ancak Antakyalılar elçileri hoş karşılamaz ve onları hapse atarlar. Hz İsa, bunun üzerine Barnabas’ı şehre üçüncü elçi olarak gönderir. Elçilerin tüm çabalarına rağmen, halk, Hz. İsa’nın dinine inanmaz ve onları öldürmeyi planlar. Bunu öğrenen Habib-i Neccar, şehre giderek, Antakyalılara, “Sizden hiçbir ücret talep etmeden Hak dinini anlatan bu elçilerin söylediklerine uyun” diye seslenir. İsa’nın elçileri de, Habib-i Neccar da işkence altında şehit olurlar.

Anadolu'nun ilk camisi olarak tarihi ve ruhani bir önemi bulunan bu caminin ibadet kısmı kubbe ve minaresi ile birlikte komple yıkılmış Şubat 2023 depremleri sonrası. Aslına ve varsa (ki böyle önemli bir tarihi eserin mutlaka olması gerekir) rölövesine uygun şekilde yeniden yapılması gereken eserlerden. Büyük kayıp... 😪

Habib-i Neccar Cami
(Kaynak: onedio.com, 15.02.2023)

Antakya Havrası

Bir zamanlar Roma Caddesi olarak anılan Kurtuluş Caddesinde, Fransız döneminde inşa edildiği söylenen sıra binaların arasında, kapısının üstünde altı köşeli Davut Yıldızı amblemi bulunan Antakya Sinagogunun Beyrut ve Halep'ten gelen yardımlar ile 18. yüzyılda yapılmış olduğu tahmin ediliyormuş. Antakya Musevi cemiyetinin büyük bayramlarda ve önemli günlerde törenler düzenlediği Havrada bulunan el yazması Tevrat 500 yıllıkmış.



Midraş (küçük sinagog) kapısı üzerindeki "Bu ev rahmetli Yitshak Swid adına 5650 (1890) yılında yapılmıştır" yazılı kitabe bilinen en eski tarihi veriyormuş.

Türk Yahudi Toplumunun sosyal medyada paylaştığı aşağıdaki fotoğraflar Havranın depremler sırasında maalesef ciddi hasar aldığını göstermekte. 😪



Kurtuluş Caddesi

Saat 17:00 gibi oldu. Gidip görmediğim 3-5 yer kaldı. Müze Otel, St. Pierre Mağara Kilisesi, Cehennem Kayıkçısı Karon, Arkeoloji Müzesi ve gidebilirsem Habib Neccar Dağı ve Kale.

Bunlardan bugün dağ ve kale hariç sadece birini görebilirim zaman açısından. Müze Oteli tercih ettim. Müze Otele gitmek için de üzerinde bulunduğum Kurtuluş Caddesinde 2 km. gibi kuzeye, Reyhanlı yolu kavşağına doğru yürüdüm.

Kurtuluş Caddesi (kaynak: rehber360.com)

Antik Roma zamanında Antiochia Akademisi ve 6-7 yüzbini bulan nüfusuyla dünyanın ilk üç büyük kentinden biri olan zengin Antiochia'daki görevli şamdancıların temizleyip yaktıkları zeytinyağı çıraları ile aydınlatılan Herod Caddesi gün boyunca hareketli bir çekim merkezi imiş ki bu daha sonraki dönemlerde, Osmanlı ve sonrasında Türkiye Cumhuriyetimiz zamanında da devam etmiş.


Antakya'yı kuzeyden güneye boydan boya geçen ve tarihte ilk ışıklandırılan cadde olduğu söylenen, Roma dönemi adıyla Herod, Antalya'nın Fransız işgalinden kurtuluşundan beri Kurtuluş Caddesi olarak anılan kadim cadde üzerinde kimi salaş, kiminin ise eli yüzü toparlanmış değişik karakterli binaların içinde yukarıda bahsini ettiğim Habib-i Neccar ve Sarımiye camileri ve Havraya ek olarak birkaç tanesi daha dikkatimi çekti; meşhur Affan Kıraathanesi ve şimdilerde Savon Otel olarak hizmet veren Şeyhoğlu Sabunhanesi.

Affan Kahvesi

İsmini arapça "yiğit" anlamına gelen Affan Mahallesinden alan Affan veya diğer adıyla İnci Kıraathanesi, Antakya eşrafından Fuat Sahilli tarafından Fransız mimarlar ve Halepli taş ustalara 1913'de yaptırılmış Kurtuluş Caddesi üzerindeki iki katlı taş binanın alt katında bulunuyor. İnşaatı sırasında Roma Dönemi’nden kalma içi su dolu kuyular bulunmuş. Tarihi bina Asi ve Kasaba gibi bazı dizilerde de çekim mekanı olarak kullanılmış.


Hatay mutfağının künefe dışındaki tatlılarından, adını bu tatlıyı yaratan fakir bir köyden aldığı söylenen mısır unu ve sütten yapılan muhallebiye karıştırılmış gülsuyu ve üzerine dondurmadan oluşan, Affan'ın meşhur "Haytalı"sını tatmadan olmaz deyip kendime bir Haytalı ve yanında Süvari veya Tarsusi de denilen ve ince belli çay bardağında servis edilen Tarz-ı Hususi kahvesi ısmarladım.


Affan Kahvesinin deprem sonrası durumu... 😪

Affan Kahvesi (kaynak: onedio.com)


Savon Otel (Şeyhoğlu Sabunhanesi)

1860'lı yıllarda zeytinyağı ve sabun imalatı için ortası avlulu yapısı ile sabunhane olarak inşa edilen ve 1960'lu yıllara dek üretime devam eden Şeyhoğlu Sabunhanesi olarak bilinen bu güzel yapı Hatay'ın eski ailelerinden Kuseyriler tarafından 2003 yılında restore edilmiş ve Fransızca "sabun" anlamındaki Savon adını alarak butik otel olarak hizmet vermeye başlamış.


Zeytin ve defne yağından imal edilen sabunları ile ün yapmış olan Hatay'da 1900'lerin başındaki onlarca sabunhaneden bugün klasik geleneksel yöntemler ile endüstriyel anlamda imalat yapan sadece bir sabunhane (Selahattin Ökten - Verdaa) kalmış. Sabun imalatı küçük atölye ve evlerde hala devam etmekteymiş. Ben de mis gibi kokan o meşhur Antakya defne sabunlarından almadan edememiş, Defne Harbiye'de sabunları kendisi üreten Nasure Abladan birkaç kilo satın almıştım.

TÜRSAB Hatay Bölge Temsil Kurulu (BTK) Başkanı Mehmet Ali Aycıl'ın verdiği bilgiye göre Hatay ve Antakya'da sektör diye bir şey kalmamış. Müzelerin çoğu kiliseler yıkılmış ya da hasar almış. Savon Otel, Güney Otel, Otel Divan gibi otellerle eski Antakya sokaklarındaki butik otellerin neredeyse tamamı yıkılmış...😪 (kaynak: turizmsjansi.com, 14.02.2023)


Müze Otel

Antakya'nın köklü ailelerinden Asfuroğullarının kendi arazilerine inşa etmeye başladıkları otelin temel kazılarında ortaya çıkan Helenistik ve Roma dönemine ait kalıntıları, dünyadaki tek parça en büyük mozaik dahil mozaik yer döşemeleri ve 30 binin üzerindeki arkeolojik eseri korumak amacıyla otelin projesi değiştirilmiş, tamamı çelik konstrüksiyon ile altı müze üstü otel harika bir yapı ortaya çıkmış.  


Müze otelin müze kısmından müze kartım ile giriş yaparak hayret verici ilginçlik ve güzellikteki bu olağanüstü altı müze üstü otel mücevheri gezdim. Yarın sabah tekrar gelip rahat rahat inceleyip fotoğraflamaya karar verdim. Müze otel ile ilgili gözlemlerimi ve fotoğraflarımı ayrı bir yazı olarak yarınki bloğumda paylaşacağım.


Yapımında Eyfel Kulesinden fazla çelik kullanıldığı söylenen, 66 kalın çelik kolon üzerine oturan, odaları çelik konteynerler biçiminde olan ve yapımı 10 yıl süren müze otel depremde göründüğü kadarıyla hiç hasar almamış. Lakin, gerekli kontrollerin yapılabilmesi için müze otel bir süre hizmet dışı kalacakmış. Müze Otel Yönetiminin Facebook sayfasında yer alan bilgilendirme paylaşımı şu şekilde:



Tepsi Kebap ve Züngül

Müze Oteldeki kalıntı ve mozaikleri bir saat kadar inceleyip fotoğrafladıktan, yarın sabah tekrar gelip rahat rahat incelemeye karar verdikten sonra Uzun Çarşıya kağıt veya tepside kebap yemeye yetişmek için (ki 19:00'dan sonra sipariş almıyoruz demişlerdi) hızlı bir tempo ile Uzun Çarşı içindeki Aydın Kasap'a guruldayan midem ve yiyeceğim kebabın heyacanıyla yürüdüm. 

Kasap Aydın'a varınca et kalmadı abi maalesef, kebap mebap yok dediler. Yapmayın, etmeyin bu kebabı yemek için taaa Denizli'den geldim, lütfen yapın birşeyler desem de nafile. Et bitmiş, mertlik bozulmuş. Abi karşıdaki komşumuza gidin, onlarınki de fena değil diyorlar ama beni ikna edemiyorlar. Bana Aydın Kasap tavsiye edildi bu işten anlayan Antakyalılar tarafından, başka yerde yemem diyorum, Nuh demiyorum. Abi o zaman yarın yedirelim sana güzel kebabımızı diyorlar ama yarın akşama Antakya'da olmayı planlamıyorum ki. Reyhanlı, ceylanlar, Yesemek Hitit Heykel Atölyeleri ve Kilis yolunda olacağım yarın öğleden sonra her şey yolunda giderse. Öğlen de öyle ağır kebap mebap yemem o sıcakta... :) Her neyse, açlığım ve kebap takıntım galip geldi ve o zaman beni götürün komşunuza ve abimize özel ve güzel bir kebap yedirin diye tembihleyin dedim.

Hakikaten de elimden tutup götürdüler beni karşı komşuları PÖÇ Kasabının patronuna. Sonra bir özel ve tüzel ilgi gördüm sormayın gitsin. İki kişilik nefis bir tepsi kebabı yapmışlar bana iki pideyle, öyle ki acılı şalgam ve taze nane ile zor bitirdim. Üzerine bir de çay üzerine çay ikram ettikleri gibi eksik olmasınlar, ayrılırken yolluk diye iki sıcak pideyi koydukları paketi elime tutuşturdular, abi yolda yer bizi hatırlarsın diye :))

Hatay Tepsi Kebabı

Yemeğin üstüne canım o güzel içi cevizli taş kadayıftan çekti ama çarşıda gündüz tadına baktığım nefis taş kadayıfı yapan tatlıcı kapatmış gitmiş dükkanını. Neyse, Köprübaşı'na yürüdüm ve bizim Halka, Hataylıların "Züngül" veya arapçada örgülü anlamına gelen "Müşebbek" dediği o mis gibi kızartılıp şuruplanmış halka, pardon züngüllerden bir tane yedim Köprübaşı Tatlıcısında.

Hatay usulü Züngül / Müşebbek tatlısı

Yalnız züngül yemenin de bir raconu varmış, görerek öğrendim yanımda yiyen bir başka züngülseverden. Tatlıcının tezgahının önünde yolda kocaman bir yalak var, köy çeşmelerinde hayvanların su içtikleri uzun yalaklar gibi. Yalnız bu yalakta yalamıyor, tam önünde pozisyon alıp züngülünü eğilip yerken, yalayıp yuttuğun züngülün şurubunu yalağın içine akıtıyorsun, cadde şurup olup milletin ayakkabıları yere yapışıp kalmasın diye...

Züngülcü ve önündeki şurup yalağı :)

Köprübaşında Akşam Keyfi

Züngül sonrası yorgunluk atmak için hemen kenardaki masalardan stratejik noktada olanlarından bir tanesine oturdum, gelen geçeni görmek için. Baktım yandaki sinek avlayan dönerci dışarıda arkadaşlarıyla çay içiyor, gidip termos matarama sıcak su rica ettim kendisinden. Çantamdaki sallama poşetlerden bir çay ıhlamur kombini yaptım ve içine de bir adet limonlu olips atıp kendimi ödüllendirdim.


Bir süre oturup bir moda defilesindeki gibi şıngır mıngır giyinmiş bir yerlere akan çoğu genç gelen geçenin TÜİKvari istatistiğini tuttum, tutturabildiğim kadar. Sonra kalkıp Roma'lıların yaptığı Ata Köprüsünün diğer köşesindeki dün gece gidip ön araştırma yaptığım eski Hatay Meclis Binasından dönüştürülmüş, öğrencilerin 24 saat kullanabildiği mini kütüphaneli Meclis Kültür ve Sanat Merkezine gittim köprüden geçerek.



Üst kata çıkıp kendime iki kitap seçtim; biri Hatay tarihi, diğeri ise Hataylı olduğu için Cemil Meriç'in (1916-1987) biyografisi. Giriş katında dışarıdaki banklara oturup kitaplarımı okumaya başladım. Bu arada yandaki çay ocağından görevli gelip Beyefendi isterseniz kendinize çay alabilirsiniz ocaktan dedi. Termos mataramı doldurup doldurup içtim demli çaydan kitaplarımı okurken, medeniyetler şehri kadim Hatay'ı içime çeke çeke...


Antakya'da geçirdiğim her gün mutlaka uğrayıp o tarihi havayı içime çekerek soluklandığım, büyük yıkıma dek öğrencilere 7/24 kütüphane ve çalışma ortamı sağlayan, çeşitli din ve mezheplerden Hataylıların oluşturduğu Medeniyetler Korosu çalışma ve konserlerinin yapıldığı tarihi ve siyasi öneme haiz bu güzel meclis binası da deprem felaketinden fazlası ile nasibini almış ve maalesef yerle bir olmuş. Ne kadar üzüldüğümü tahmin edemezsiniz... 😭


Hatay Devleti Meclis Binası
(Kaynak: onedio.com, NTV.com.tr)

Meclisten gece yarısını hayli geçe ayrılıp arabama yürüdüm ve şarjı biten telefonumu şarj etmek için adaptörümü alıp caddenin karşı köşesinde nehir kenarındaki açık hava birahanesine gidip rica ettim. Telefonum şarj olurken de 40 dakika gibi tur attım nehrin kenarlarında köprüden köprüye loop yaparak.


Şarj işi bitince dörtçeker evime dönüş yaptım ve kirli çoraplarımı yıkayıp tıraş oldum. Gecenin bir yarısı olduğu için telefon etmediğimden meraktan bir hal olmuş anneme kısa mesaj gönderdim. Kardeşim de aradı nerelerdeydin merak ettik diye. Arkasından da annem. 62 yaşında olsan da annen için hala o küçük çocuğusun. Bunu çoktan öğrendim...🙏



©

Yorum Gönder

4 Yorumlar

  1. Sevgili Sadık öncelikle belgesel olarak bıraktıgın bu güzel çalışma için teşekkür ederim. Emeklerine sağlık. Ne yazık ki artık bu değerler yok oldu. Çok ama çok üzgünüz.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Nezaketiniz için teşekkürler. Haklısınız, kadim Antakya'yı bir daha gördüğüm şekilde göremeyecek olmak çok acı. Düşündükçe içim parçalanıyor. Terk-i dünya eden canlara rahmet, yakınlarına başsağlığı ve metanet diliyorum. Ruhları huzur bulsun...🙏

      Sil
  2. Ne güzel bir çalışma olmuş,tebrikler...

    YanıtlaSil