Translate / Übersetzen / Traducir / 翻译

Yelkenli (Sorp), Karmravank Manastırı, Akdamar...

Yelkenli (Sorp)

Dün geceden kararlaştırdığımız gibi bayram namazına gitmek için Zeki Bey beni 06:00 gibi uyandırdı. Köyün camisine gittik. İki katı da tıklım tıklım dolu. Uzun yıllardır bayram namazına gitmemiştim. Değişiklik oldu. Bir değişiklik de imamın namazı şafi mezhebine göre kıldıracağını söylemesi idi. Hanefi Şafi farkı nedir bayram namazında bilmem ama iki rekatlık namazda selamlar 7 ve 5 kez veriliyormuş Şafide. Bir de imam, imam evi için alınacak güneş enerji sistemi için lütfen pamuk eller cebe deyip bağış rica etti. Namaz sonunda herkes imamın elini sıkıp bayramını kutlamak için sıraya girdi. Üst kattaydık, sıraya girmeden çıktık Zeki Bey ile. Çıkışta lokum ikram etti üç kişi. Üç değişik çeşit vardı, herbirinden birer tane aldım ve kahvaltı işini hallettim ;)

Camiden kampımıza dönüşte şöyle bir gölün kıyısına inip suyunu tetkik ettim. Ahlat'ta birisi suyu çok sodalı, yağlı gibidir, durulanmazsan kaşıntı yapar, bir de yutarsan kötü demişti. Sodalı ve ciltte yağlı hissi bıraktığı doğru ama durulanma ve yutma testlerini yapamadım daha. Bir yerlerde göle girersem yaparım.

Adina uyanmıştı. Günaydınlaşıp bugünün bayram olarak özelliğini anlattım kısaca. Onlar da bugün ayrılacaklarmış Yelkenli'den. Akdamar'a gideceğiz dedi. Ben de gideceğim Akdamar'a ama Akdamar öncesi dağlarda manastır ve kilise var onlara tırmanacağım dedim. Belki görüşürüz Akdamar'da...

Zeki Bey ve Adina ile vedalaşıp aracıma döndüm ve hızlı bir kahvaltı yaptıktan sonra ağaç altı harika manzaralı kamp yerimden ayrıldım. Şu 120 lira giriş ücreti olan kamp yerini görmek için diğer koya direksiyon kırıp şöyle bir inceleme yaptım, yüzyirmiye değer mi diye. Su, wc, elektrik gibi imkanlar dışında bizim kamp yerimiz doğal ve çok daha güzel diye kararımı verdim.

Şu gördüğünüz tek ağacın altında idi çok yaldızlı otelim. Sağdaki beyaz karavan Zeki Bey ve Leyla Hanım'ın, soldaki beyazlar ise Chris ve Adina'nın...

Sorp Garabed Kilisesi

Yelkenli'den ayrılmadan önce Soner Öğretmenin dün gece bahsettiği eski Sorp köyünün kilisesini görmeye gittim.

Kilise, köyün Kilise mahallesi denilen ayrı bir kısmında. Köy merkezinden yaklaşık bir km gidiyorsunuz gölün kenarından doğuya doğru. Küçük, yeşillikler içinde gölü yukarıdan gören 9-10 haneli şirin bir yer. Kilise de hemen köy çeşmesinin arkasındaki tepedeki burunda.

Eskiden burası içinde kilisesi de olan bir manastırmış. Sorp [Reşadiye-Yelkenli] Surp Garabed ya da Surp Hovhannes Mıgırdiç Manastırı. Şimdi sadece kilise kısmı kalmış, onu da daha sonradan yapılan evler ile bitiştirmişler ve ahır olarak kullanmışlar, hala da kullanıyorlar.



Ardzruni ya da Bizans döneminde Van Kalesi’nde yaşamış olan Vasil adlı biri tarafından 10 veya 11. yüzyılda yapılmış. Yelkenli köyünün merkezinde de ayrı bir kilise varmış, yıkılıp üzerine ev yapılmış.



Bu Ermeni kilise ve manastırlarının duvar taşları enteresan. Sonradan mı kazındı, yoksa ilk yapımında var mıydı emin değilim ama bazı taşların üzerinde haç sembolleri ve Ermenice yazılar kazınmış ustaca. Bazıları da ters duruyor. Acaba önceden kazınan taş yerleştirilirken pozisyon icabı açılı veya ters mi kondu !..







Kilise tetkikimi tamamlayıp çeşmeye doğru giderken alt taraftaki evden gençten bir arkadaş merhaba, hoşgeldiniz dedi. Teşekkür edip bayramlaştık. Kahvaltı yapacağız, buyurmaz mısınız deyip beni kahvaltıya davet etti. Kahvaltımı yapmıştım ama bir çayınızı içerim deyip sofraya oturdum.

Halil, Trakya Kırklareli'nde çalışıyormuş, dün gece gelmiş memleketine. Kardeşi Taner ile üçümüz oturduk sofra başına. İlginç şeyler var, çörek dedikleri içi cevizli kalın yağlı yufka içinde, bizim Denizli'nin katmeri gibi ama cevizli. Hafif tuzlu ve çok lezzetli lor peynirinden yaptıkları cacık mesela, çok beğendim, bir tabak yedim :)

Daha sonra annesi Cahide, babası Feyzi, ninesi Mülkiye, halası Ceyhan da oturdu sofraya. Bu arada, bayram kutlamasına, pardon ellerinde torbalarla şeker toplamasına gelen çocuklarla doldu ortalık. Uzaktaki merkez köyden bile geliyorlar akın akın. Anladııım, onun için şekerleri büyük bir tepside ikram ediyorlar :)

Halil'in arkadaşları geldiler araba ile Halil'i alıp götürmek için. Herkese teşekkür edip vedalaştım. Bu arada, Halil bahçenin güzel eriklerinden toplayıp ikram etti bana yolda yersin diye.

Köyden bazı manzaralar:






Hemen aşağıdaki arabama giderken bu şirin üçlüye rastladım Halillere şeker almaya giden. Gelin size bayram şekeri vereyim dedim, Elif Nisa, Ali ve Sarya'ya birer tane verdim arabadan çıkartıp.

Daha sonra arabama atlayıp giderken de gördüm onları başka bir evin bahçe kapısından girerlerken. Bir iki pozlarını da o zaman çektim. Ali şeker torbasını karıştırıyor, bulmaya çalışıyordu, yok yok yok diyerek, benim verdiğim Kent Tofitanın uzun kalem şeklindeki portakallı şekerini. Çıkarıp bir tane daha attım Ali'ye, al bu da bonusu olsun diye. Gülerek aldı...


Yelkenli Merkez Köye, Caminin yakınına geldiğimde bir kadın elinde şeker tepsisi yanaştı bana, iyi bayramlar diyerek. Aldım bir şeker tepsiden, iyi bayramlar dileyip teşekkür ederek. Soğuk su da almaz mıydınız diye sordu arkasındaki sebili işaret ederek. Teşekkür ettim ve ayrıldım.

Yelkenli Köyüne veda edip 70-80 km doğudaki, ana yoldan içeri 35 km toprak yola girilerek gidilen Karmravank Manastırı ve St. Thomas (Altınsaç) Kilisesine doğru yol aldım.

Bu Google da bir alem bugün. Beni kestirme diye olmayan veya girilmemesi gereken tarla yollarına, patikalara falan sokuyor. Tam üç kez yaptı bana bunu. Bayram diye herhal !..

Bir hainlik daha yaptı bana bugün Google Harita. Bu artık yetti... Öldürdü bitirdi beni. Karmravank Manastırının yürüyüş başlangıç yolu diye aşağıdaki stabilize toprak yoldan saparak yukarı dağa sapan bir noktaya getirip aha buradan şu istikamete 4-5 km yürüyeceksin dedi. Yürüyeceksin diye gösterdiği, manastırın olduğu konumun bulunduğu yer ise koca bir dağın arkası. Soracak bir Allah'ın kulu da yok etrafta !.. O koca dağın 2350 metre olduğunu, 1650 rakımlı gölden 700m yukarı tırmanınca anladım ;(

Neyse, o dağın üstünde bir plato olmalı, manastır ordadır veya biraz ötesindedir herhal diye tırmanmaya başladım. Habire navigasyonun uydu konum göstergecine bakıp çok dik yamacı traversler (zigzaglar) yaparak tırmanıyorum. Konum hep zirveyi gösteriyor. Hayırdır, inşallah şu adı her ne ise o manastır şu zirvenin oralardadır. Bu adamlar manastırlarını kuytu, kolay görünmeyen yerlere yaparlar ama diye de içime kurt düşmüyor değil hani...

Bu arada, birkaç değişik çiçek gördüm 2000'lerden sonra. Çömelip onları fotoğraflayarak huzur buldum. Tırmanma bana huzur vermiyor mu diye düşünenleriniz olmuştur. Pek tabi veriyor ama ya orada manastır yoksa. Kuru kuru tırmanmış olurum 700 metre irtifayı. Hadi ama Dino Sadık, güzel çiçekler gördün, fotosunu çektin, hemi de spor yapıp ter atıyon, kilo veriyon bu cehennem sıcağında, daha ne istiyon diyor iç sesim bir yandan da...

            

          

            

Neyse, 2350'lik zirveye vardım. O da ne, manastır manastır (meli olduğu için tıpkısının aynısı oluvedi gari) yok !.. Oraya bakıyorum yok, buraya bakıyorum yok. Google'ın işaretlediği yer biraz ötede ama taaa dağın dibindeki vadide. Orada da yok...

Amaaan, ben de şu güzel göl manzarasının tadını çıkarayım, termostan kahvemi içerken dedim ve oturdum bir kayanın üzerine. Dağlar ile çevrili Van Gölü manzarası gerçekten muhteşem. Görmek ve yaşamak için 2350 metreye tırmanmak gerekirmiş. Benden mutlusu yoh gari :)


Kahveyi içtikten sonra bir daha bakayım şu manastır nerede diye bakıyorum Google'ın aha manastır buracıkta diye gösterdiği konuma. Hem kahvemi de içtim; uyarmış, uyandırmış, canlandırmıştır beni. Şimdi mutlaka bulurum...

Buldum da o hain manastırı. Taa gölün yanından başlayıp yükselerek yukarılara giden derin vadinin dibinde bir yerde. Buradan yakın. Çıktığım kadar uzun olmayan daha kısa bir inişle orada olurum. Olurum da dönüşü nasıl yapacağım dağın diğer tarafındaki vadinin dibinde olan aracıma? Ya indiğim sırtı tırmanacağım, sonra da çıktığım diğer vadideki 700 metre sırtı ineceğim. Veya manastırın olduğu vadiden aşağıya göle kadar, oradan da gölün kıyısından dolanarak giden stabilize yoldan 5 km daha yürüyüp, kocaman burnu dolaşarak arabaya ulaşacağım.


Ne yapsam, nasıl yapsam diye karar vermeye çalışırken o da ne !.. Sanki gölün kıyısından manastırın bulunduğu vadinin içine giren yola benzer birşey var gibi. Acaba benim X-trail gider mi oradan manastırın yakınlarına?

Gider gider, ne dereler tepeler aştı senin kara kaplan o yolu da çıkar dedi iç sesim ve başladım kısa fakat çok dik bir yardan arabanın olduğu yere 700 metre irtifa kaybederek inmeye. Kendime hedef koydum, 30-35 dakikada arabada olurum diye. Gerçekleşen ise 37 dakika idi. Onu da bir iki kere kayıp zaman kaybetmeme sayarsak hedefi kazasız belasız tutturmuş sayılırım.

Araca varınca, dönüp şöyle bir baktım zirveye. Vay be dedim, helal sana. 2 küsur saatte tırmandın, 35 dakikada indin. Ama çiçek miçek var içinde tırmanışın...

Karmravank Manastırı

Arabaya atlayıp burnu geçerek 5-6 km ötedeki diğer vadinin girişini ve oradan içeri yukarılara giden orman yolunu buldum. Ha bismillah deyip taş, toprak, bol toz, zaman zaman çayır olan ve kaybolan yolda vadinin yukarılarına tırmandım. Bu arada, navigasyonun konum göstergecine bakıyorum, güsselll yaklaşıyoruz manastıra, az kaldı kenetlenmeye. Alfa bir, ben Beta iki, stop...

Geeeçti Saaadık va-di-den...

Göründü Manastır so-nun-da,

Veee, mutlu son... Karmravank Manastırı ta karşımda. Şimdi tetkik ve foto zamanı.



Çok da büyük bir manastır değilmiş bu Karmravank Manastırı. Vank katedral demek Ermenicede biliyorum ama bunun katedralle matedralle ilişkisi yok. Olsa orta boy bir şey peydahlarlardı, değil mi?




Daha önce gördüğüm Ermeni kilisesi ve manastırlarında olduğu gibi bunda da haç ve yazı oymalı taşlar var duvarlarında rastgele düzensiz bir şekilde.


            










Arkadan dolanıp bir puan alarak manastırın kapalı kısımlarına girdim ve fotoğrafladım. Zemin ve duvarları delik deşik etmiş defineciler. Bir de şu ateş yakma olayı yok mu muhtemelen çobanların. Kapkara yapmış bütün duvarları. Hayvan barınağı olarak kullanılması da cabası. 

            


Ne güzel koruyoruz tarihi miraslarımızı. Bizden değilse ölsün misali. Sanki kendilerinden olanlar iyi durumda !.. Bu arada, sadece tarihi mirasımız mı? Başta doğa olmak üzere sanat da alıyor payını bu içine etme olayından ;(

Bu kadar tetkik ve foto yeter deyip ayrıldım, bugün bana çok eziyet çektiren fakat mutlu sonla biten Sevgili Manastırımdan. Suçlu neden Manastır olsun değil mi? Asıl suçlu, vadinin girişindeki o yola bir işaret/yön tabelası koymayanlarda. Ve tabii ki Google Amcada. O da ne yapsın, senin benim girdiğimiz, elindeki veri kadar konuşuyor değil mi? ;)

Planda daha yukarılardaki, yine tırmanma gerektiren St. Thomas (Altınsaç) Kilisesi de vardı ama bu yorgunlukla ona; kusuruma bakma, gelemeyeceğim seni görmeye Aziz Tomas, demekten başka çarem yok. Kararım budur...

Vadiden aşağıya stabilize yola inip bugünkü planda olan meşhur Akdamar Adası ve Kilisesine bugün gidip gitmeme kararı vermem gerek şimdi. Ada 19:00'da kilit vuruyormuş kapısına. Tekneler son seferlerini 18:00 gibi yapıyor, adadakileri toplayıp geliyorlarmış. Saat de 16:00 olmuş. Oraya varıp adaya çıkıncaya kadar olur 17-18:00. Değmez, doya doya gezemem. En iyisi bu gece orada, teknelerin kalktığı iskelede geceleyip sabah erkenden adaya çıkmak ve rahat rahat gezmek.

Gölde suya girenleri görünce, yağlı, yapış yapış, duş almak gerekiyor diyenleri umursamadan kararımı verdim. Zaten terden sırılsıklam olmuşum manastırıma kavuşayım derken. Yorgunluk da cabası. En iyisi Van Gölünün sodalı suyunda yunmak, daha doğrusu çimmek. Tamamdır deyip uygun blr yerde durdum ve elimde saf zeytinyağlı kalıp sabunum girdim Göl-ü Van'a. Ohhh dünya varmışşş...

Şimdi test zamanı. Önce su içinde iken yapılacaklar: Ciltte yağ sürmüş gibi kayganlık hissi veriyor mu? Evet. Sodalı mı? Dur temiz tarafından ağzıma biraz alayım. Evet, sodalı. Yutunca mide bulanıyor mu? Yok artık, onu yapamam, kusuruma bakmayın...

Testin sudan çıktıktan sonraki kısmı: Tatlı su ile duş almazsan kaşındırıyor, rahatsız ediyor mu? Yok öyle bir şey, duş muş almadım, 6 saat oldu öyle bir semptom yok. Yüzde, vücutta beyaz soda tortusu bırakıyor mu? İyi kurulanmayan yerlerde az da olsa Evet...

Bir de size bir test yapalım. Aşağıdaki fotoğraflarda görülen piramidal yığınlar nedir?


Testi de bitirdik. Akdamar İskelede sabahı bekliyorum adaya çıkıp kiliseyi görmek için. Bu arada da gezi notlarımı düzenliyorum, şu anda yaptığım gibi. En geç 24:00 yatak. Bugünlük benden bu kadar. Sağlıcakla, doğa, akıl ve bilim ile, huzurla Efendim...

~©~

Yorum Gönder

0 Yorumlar