Translate / Übersetzen / Traducir / 翻译

Van, Muradiye, Çaldıran, Doğubayazıt


Edremit'te kalk borusu 07:00'de çaldı. Gece boyunca örümcek kardeş iyi çalışmış ve örmüş ağını yan dikiz aynasının üstüne. Emeğe saygı göstermek durumundayım. Kalsın öyle ağı, kalabildiği kadar...


Van

Hızlı bir kahvaltı sonrası, Van'a bakan Edremit'ten, baktığı yöne doğru hareketlendim. Ne güzel bir belde bu Edremit. Yemyeşil. Göl de mavi gerdanlık gibi öyle yakışıyor ki yeşilin üzerine.

Van Edremit
(Kaynak: İlçe Halk Kütüphanesi)

Navigasyonu açıp direkt olarak Van Kalesinin eteklerindeki, dış kale içinde kalan Eski Van Şehrinden kalanları görmeye gittim. 

Çok birşey kalmamış aslında; birkaç cami, medrese, külliye, vb. Onlar da restore edilmiş. Çoğu, deprem, bakımsızlık ve bilinçli müdahale gibi nedenlerle yıkılıp yok olmuş. Örneğin, Eski Van içindeki kilise ve manastırlardan eser kalmamış, temel taşları hariç. Muş, Bingöl gibi bölgedeki diğer şehirlerde olduğu gibi. Akdamar bir istisna tabii ki. Dün anlattığım gibi, onu da 1950'lerde yıkacaklarmış ama o zamanlar genç bir gazeteci olan Yaşar Kemal sayesinde kurtulmuş...



Kaya Çelebi Cami

İlk gördüğüm eser, restore edilmiş Kaya Çelebi Cami oldu. Kaya Çelebizade Koçi Bey tarafından XVII. yüzyılda inşa ettirilmiş. Yapının kapısı üzerindeki kitabesi Rus işgalinde sökülmüş. 


Kare planlı ve kubbeli yapıda iki renkli kesme taş kullanılmış. Kubbesi de taş kaplama. Kare kaide üzerinde yer alan silindirik gövdeli minare ise iki renkli taş örgülü. Camiye geçişi sağlayan kapı ve mihrapta zengin taş süslemeler var. Pencere çevrelerindeki taş süslemeleri ve iki renkli taş işçiliğiyle dikkati çekiyor. Kapısı kilitli olduğu için içini göremedim.


Hüsrev Paşa Külliyesi

Eski Van Şehrinin Dış Kale Kapısının hemen içinde, Ortakapı olarak adlandırılan bölgede; cami, medrese, türbe, imaret, han ve çifte hamamdan oluşan bir külliye içinde yer alan bu güzel cami, kitabesine göre Van Beylerbeyi Köse Hüsrev Paşa tarafından 1567'de Koca Mimar Sinan'a yaptırılmış. Mimar Sinan eseri olur da harika olmaz mı? Açık avlusu içindeki şadırvanı, avluyu çevreleyen sundurma içindeki 15 medrese odası ve diğer ek yapıları ile gerçekten görmeye değer güzel bir eser...

Yapı cephelerinde süslemeleri ve iki renkli taş işçiliği ile dikkati çekiyor. Taş süslemeli mihraba sahip olan cami vaktiyle orijinal çinilerle kaplı imiş. Bu çinilerin tamamı Rus işgalinde sökülerek götürülmüş. Günümüzde çiniler, kalan izlere göre yeniden imal edilmiş. 

Türbe kapısı üzerinde yer alan kitabede 1587-88 yıllarında Mardinli Abdullah oğlu Şaban tarafından yapıldığı yazılıymış. Medrese, avluda yer alan şadırvanla birlikte eski temelleri üzerine yakın zamanda yeniden inşa edilmiş. Yine eski temelleri üzerine yeniden inşa edilmiş olan imaret ise kare planlı medresenin arkasında ayrı bir bina. Bir avlu etrafına sıralanmış dikdörtgen ve kare odalardan oluşan han ise günümüze temel seviyesinde ulaşmış. Çifte Hamam ise kadınlar ve erkekler bölümünden oluşuyormuş.

Medresesinde ise şu yazılı:

"Bu kursa gelenlerin imanlarını kuvvetli, zihinlerini açık, ilimlerini ve sanatlarını ziyade, amellerini Salih, rızıklarını helal ve bol eyle...

Vücutlarını sağlıklı, maddi-manevi temiz bir hayat ile arkadaşlarını sadık ve salih, haclarını mübarek ve tekrar eyle...

Akıl, idrak ve fehimlerini tamam ve kamil, ahlaklarını güzel ve sünnetten ayırma. Maddi-manevi temizlikle kendilerini pak eyle...

Kusurumuz çok, amelimiz noksan...

Habibi zi-şan hürmetine sualsiz hesapsız cennetine girenlerinden, Cemalullah'ı daim görenlerden eyle..."

Külliyenin temizliği için belediye tarafından görevlendirilen, babası Bitlis, annesi Vanlı Önder ve Vanlı Emre ile tanıştım...

Önder bana kalenin bulunduğu dik kayalık dağda bulunan Pers kralı Xerxes'in kayalara oyulmuş yazıtını, kalenin içindeki Said-i Nursi'nin hapis yattığı söylenen zindanı ve 90'lı yıllarda define aramak için içine giren 9 kişinin metan gazından zehirlenerek öldüğü yapıyı gösterdi.

Bu arada, Dış Kalenin ayakta kalan tek kapısı olan Orta Kale ve önündeki Hüsrev Paşa Külliyesine fotoğraf çektirmeye gelen gelin damatların haddi hesabı yoktu. Ne çok düğün oluyor bu memlekette... :)




Horhor Medresesi Camii

Kalenin dibindeki sazlıkların yanında bulunan eski Van Taş Evine giderken Camış çobanı Afgan Hamid ve camışların sahibi Vanlı İrfan ile tanıştım. 


Taş ev denilen, aslında Horhor Medresesi Camisi imiş. Onu da kapısının yanındaki pencereden içeri bakınca, içeride duvara yaslanmış duran tabeladan anladım. Minberi vb ile küçük, minaresiz bir cami bu. 

Yanındaki kavak ağaçlarının dibinde pırıl pırıl kaynayan bir pınarı bile var. Kavak ağaçlarından yüz metre kadar gidince üç oluğundan bilek kalınlığında buz gibi suyu akan Horhor Çeşmesini gördüm ki buradan da kaleye giriş yapılabiliyor. 

Camiden göle doğru giden Horhor Bahçesi ve 40 odalı Paşa Sarayının yıkılmış kerpiç duvarları da enteresan. Horhor Çeşmesinin arka taraflarındaki sırtlarda Urartu Yeni Saray varmış. Urartu Eski Saray ise daha doğuda 10m yüksekliğinde surlarla çevrili iç kale içindeymiş.

Çoban Fehmi ve oğlu Abdullah'ı 4 koyunu evlerine götürürlerken gördüm. 1500-2000 liradan verdiği halde satamamış koyunlarını kurbanda. Millette para yok diyor. Bu arada, gölün kuzey batısındaki Ahlat'ta koyunlar 2750'den başlıyordu...


Şeyh Abdurrahman Gazi Türbesi ve Camii

Kesin tarih belli olmamakla birlikte 14-16. yüzyılda Bağdat'tan irşad için Anadolu'ya gelen dört kardeş mürşidden birisi imiş Şeyh Abdurrahman Gazi. Medreselerde eğitim vermiş, ölünce de hemen yanında türbesi bulunan zamanın Van Valisi tarafından türbe ve mescidi yaptırılmış. Diğer kardeşlerin türbeleri Ahlat, Erzurum ve Irak'ta imiş...



Xerxes / Kserkses Yazıtı

Van Kalesi'nin güney yüzünde Kserkses'e (MÖ 486-465) ait üç dilli (Persçe, Elamca ve Babilce) bir pers yazıtı var, MÖ 5. yüzyılda çivi yazısı ile yazılmış. Aynen şöyle diyor:

"Ahuramazda büyük Tanrı, tüm tanrıların en yücesi, yaratan, Bu yeryüzünü, gökyüzünü, insanlığa mutululugu veren Xerxes'i kral yapan, herkesin tek idarecisi ve kralı Ben Xerxes'im, büyük kral, kralların kralı, her türde insanın, tüm soyların, yeryüzünün ve ötesinin kralı Akhamenidli Kral Darius'un oğlu, Kral Xerxes der; babam olan Darius, Ahuramazda'nın izniyle birçok güzel şey inşa etti, ve bu nişin kazılmasını emretti. Buraya bir yazıt yazdırmadığı için, ben bir yazıt için emir verdim. Ahuramazda ve diğer tüm Tanrılar beni korusun, Krallığımı ve yapıtlarımı."

İran’ın dışında bulunan tek Ahameniş kraliyet yazıtıymış. Kserkses ya da Serhas (Persçe: Hşayarşah) Ahameniş İmparatorluğu’nun Pers kralıydı. Yunanca Eski Pers hükümdar adlarından Xšayāršā (Hşayarşa) sözcüğünden gelen Serhas, “kahramanlar kralı” anlamına geliyormuş. Yazıt, Van Kalesinin güneyinde kimsenin ulaşamayacağı kayanın orta kısmında. İskit ve Med akınlarıyla zayıflayan Urartulardan sonra bölgeye egemen olan Ermeni Orontid Hanedanı’nın ardından Tuşpa’da kontrol Perslere geçmiş ve yazıt bu nedenle yazdırılmış.

Kaynak: anatolianscripts.com


Van Kalesi ve Eski Van Şehri

1. yüzyıldan itibaren bölgenin en önemli merkezlerinden biri olan Eski Van, Van Kalesi'nin etkili ve güvenli gölgesinde gelişerek yoğun bir yerleşime sahne olmuş ve 20. Yüzyılın ilk çeyreğine kadar önemini korumuş. İç Kale'de bulunan Süleyman Han Cami ile görülmeye başlayan Türk-İslam Dönemi, asıl etkisini bugün eski Van şehri olarak tanımlanan dış kalede göstermekteymiş. Urartu ve Erken Hristiyan Döneminde de kullanılan Dış Kale'den günümüze gelen örnekler Türk dönemlerini işaret etmekteymiş. 

Selçuklu Döneminden Ahlatşahlar, Karakoyunlular ve Osmanlılara ait birçok yapıyı çevreleyen çifte sur duvarlarının da Türk döneminden kaldığı tahmin edilmekteymiş. Bu surların önünde içi su dolu hendek ve doğusunda Tebriz Kapı, güneyde Orta Kapı, batıda ise İskele Kapı yer almaktaymış. Bu kapılardan sadece Hüsrev Paşa Külliyesinin hemen yanında bulunan Orta Kapı günümüze kalmış ve restore edilmiş.

Sınırları içerisinde; Van Ulu Cami (12. yy), Kızıl Minareli Cami (13. yy), Hüsrev Paşa Külliyesi (16. yy - Cami, Medrese, Türbe, Imaret, Han, Çifte Hamam) Kaya Çelebi Cami (17. yy), Horhor Cami, Beylerbeyi Hacı Mustafa Paşa Cami, Kethüda Ahmet Cami gibi İslami yapıların yanı sıra Surp Paulos Kilisesi (Çifte Kilise), Surp Sahak Kilisesi, Surp Vardam Kilisesi, Surp Stphanos Kilisesi, Surp Dsirvanaros Kilisesi gibi Hristiyan yapıları da bulunmaktaymış. Ayrıca sivil yapı olarak günümüze Mir (Arpa) Ambarı da ulaşmış.

Tek ve çift katlı evlerden oluşan mahalleleri, camileri, kiliseleri ile 1915'teki Rus işgaline dek kullanılan Eski Şehir yıkımlar ve yangınlar sonrası terkedilmiş, 1918 sonrası yeni yerleşimler Van Ovasına yapılmış.


Urartu Krallığı ve Van Kalesi (Tuşpa)

Urartu Krallığı, MÖ 9-7. yüzyıllar arasında, Doğu Anadolu, Transkafkasya ve Kuzeybatı İran'ı egemenlik altına alarak 200 yılı aşkın bir süre yönetmiş. Urartular ülkenin farklı bölgelerinde ilk kez surlarla çevrili yönetim merkezi ve aşağı yerleşmesi olan kentler inşa etmişler. Madencilik, özellikle de demirin kullanımının yaygınlaşması, taş işçiliği ve mimaride Urartu damgası niteliğinde eserlerin ortaya çıkmasını sağlamış. Doğu'da ilk kez çivi yazısı kullanılmaya başlanmış, elit sınıfın beğenisi doğrultusunda bronz ve demirden eşyalar, takılar ve silahlar üretilmiş.

Van Kalesi (Tuşpa), Urartu Krallığı'nın başkenti imiş. Surlarla çevrili kalede, teras duvarları, saray, tapınak, açık hava kutsal alanı, depo mekanları, bütün Urartu kralları ve ailelerinin gömüldüğü çok odalı kaya mezarları ile çivi yazılı kitabe steller bulunuyor. Kale, Urartu sonrasında Persler ve Osmanlılar Döneminde de bölgenin yönetim merkezi olarak kullanılmış.

Tuşba'nın batı ucunda yer alan Sardur Burç, diğer bir adıyla Madır Burç başkent Tuşpa'nın bilinen en eski krallık yapısıymış. En erken Urartu yazıtlarını üzerinde barındıran bu yapı Urartu tarihi açısından oldukça önemli. Urartu Krallığı'nın kurucusu I. Sarduri, Sardur Burç üzerindeki Asur dili ve yazısıyla yazdırtmış oldugu birbirinin tekrarı 6 adet yazıtta başkent Tuşpa ve Urartu Krallığının kuruluşunu şöyle ilan ediyor:

"Lutipri oğlu Sarduri, büyük kral, güçlü kral, dünyanın kralı, Nairi Ülkesi'nin kralı, benzeri olmayan kral, hayret verici çoban, dik başlı uyruklarla savaşmaktan korkmayan kralın yazıtıdır. Lutipri oğlu Sarduri, krallar kralı, her kraldan haraç almış olan (benim). Lutipri oğlu Sarduri şöyle der: Bu taşları Alniunu şehrinden getirttim ve bu duvarı yaptırdım"

Kaynak: urartular.com.tr


Van Kalesi Höyüğü

Van Kalesi'nin eteklerindeki ilk yerleşme günümüzden beş bin yıl kadar önce kurulmuş. Urartu Krallığı döneminde burada, içinde konakların ve bazı idari yapıların da bulunduğu, çoğunlukla halkın yaşadığı aşağı kent varmış. Urartu sonrasında da bir süre iskan edilen höyük, Ortaçağ'dan itibaren mezarlık olarak kullanılmış.

Kaynak: arkeolojik haber.com

Van Müzesi

Bilhassa Urartu eserlerini merak ettiğim Van Müzesini, Pazartesi günleri kapalı olduğu için maalesef gezemedim. Bir dahaki sefere inşallah.

Kaynak: kulturportali.gov.tr


Van Gölü Feribot İskelesi

Tatvan'dan Van'a iki yönlü geçiş yapan trenleri taşıyan feribotların yanaştığı  iskeleyi merak ederek gidip gördüm. Buradan Van Kalesinin ve şehrin güzel görünümünü fotoğrafladım ve iskele kafesinde termosumu sıcak suyla doldurdum.



Van Kedileri

Önder, Van Kedilerini görmeden Van'dan ayrılmak olmaz dedi bana ayrıca ve kedileri görebileceğim Van Kedi Evini tarif etti. Gidip gördüm irili ufaklı, hareketli durağan, hoplayıp zıplayan, miskin miskin uyuyan beyaz üzerine mavi yeşil şekerleri...


Kedi Evinin hemen bitişiğindeki taş binada çeşitli değerli taşlardan gümüş yüzük, envai çeşit tespih, baston, nargile vb. şeyleri içindeki atölyesinde üretip satan bir mekanda Sercan ile tanıştım. Kehribar tespihler hakkında sohbet ettik. İmalatçısı ve uzmanıymış. Bana Muş'ta Kahveci Haşim'in hediye ettiği tespihin gerçek kehribar olup olmadığını anlayıp anlamayacağını sordum. Anlarım, getirin bakayım dedi. Arabadan getirdiğim tespihin iyi kalitede güzel bir ateş kehribarı olduğunu, kıymetini bilmemi söyledi.

Demiştim ya ne güzel bu bölgenin insanları diye. Beni evinde misafir edip kahvesinde kahvaltılar yaptıran, çaylar içiren, kebap ısmarlayan Muşlu Kahveci Haşim o kadar iyilik yetmezmiş gibi, abi bu tespih sana yakışır diye vermişti bu güzel tespihi. Eksik olma, yüreği güzel, iyi insan Haşim Kardeşim. Bu tespihi her elime aldığımda, gördüğümde seni ve içindeki güzelliği hatırlayacağım...


Van Gölü Doğu Kıyısı

Van'da görülmesi gereken yerleri, müze hariç, gezip gördükten sonra direksiyonu Van Gölü kıyısını takiben kuzey doğudaki Muradiye Şelalesine çevirdim. Gölün doğu kıyısından Süphan Dağı'nın etkileyici manzarası eşliğinde ilerledim.





Şunu da belirtmeliyim. Görülecekler listemde olan Van Gölü'nün doğu kıyısındaki bir tepenin üzerine Urartu Kralı Argişti'nin oğlu II. Rusa tarafından MÖ 7. yüzyılda yaptırılan ve 1989'dan beri kazı çalışmaları devam eden Ayanis Kalesi ziyaretimi, iki gün sonra oğlum Bora ile Kars'ta buluşmam gerektiği için Hakkari'yi de içine alacak bir sonraki ziyaretime bıraktım. 

Ayenis Kalesi (kaynak: NTV.com.tr)

Gölün bittiği yerdeki Karahan kavşağında bulunan Opet'in alt markası Sunpet'te depoyu doldurdum. Lakin sonradan birkaç kez tıkanan dizel partikel filtresi ve aracın performansındaki hafif düşüş nedeniyle yakıt kalitesinden şüphelenmedim de değil. Bu bölgede istasyonlar maliyeti düşürmek için İran'dan gelen tır ve kamyonların getirdiği ucuz kaçak yakıtı karıştırıyorlar kendi markasının rafineriden aldığı yakıt ile. Emin değilim ama bana da piyango vurmuş olabilir !..


Muradiye Şelalesi

Muradiye'ye on küsur kilometre kala yolda dinlenme molası vermiş bisikletçileri görüp durdum. Diyarbakır Tigris Bisiklet Kulübü bisikletçilerinden Ali, Vedat, Mazlum, Agit, Ferit ile sohbet edip fotoğraf çekildik. Tatvan'dan gölün kuzeyindeki Ahlat, Adilcevaz, Erciş'i takiben gelmişler. Muradiye Şelalesinde geceleyip gölün güneyinden benim rotam olan Van, Edremit, Gevaş, Tatvan yönünden dönüş yapacaklarmış. Bacaklarınıza kuvvet deyip Muradiye Şelalesinde buluşmak üzere vedalaşıp ayrıldım. Ekipten Murat ve Devrim ise yolun karşı tarafındaki ağaçların gölgesini tercih etmişlerdi. Onlara da bir selam çaktım uzaktan...

Muradiye Şelalesi gerçekten etkileyici. Gördüğüm güzel şelalelerden. 


Eskiden suyu daha fazla imiş, şu anda kuru olan sarı kayalıklardan da akarmış su. 

Oldukça kalabalıktı, bayram tatili olması itibarıyla sanırım. Düğün fotoğrafı çektirmeye gelen mutlu çiftler burada da eksik değildi.

Aşağıda, şelaleye yakın noktada çay, su, meşrubat satan Fırat, Abdullah ve Yasin bana çay ve çokoprens ikram ettiler.


Burada mı geceleyeyim, yoksa Doğubeyazıt'ta mı diye sorunca, gece burada kal abi, ben buradayım yardımcı olurum dedi Fırat. 

Lakin akşamüzerine doğru sivrisinek saldırısı başlayınca şelalede geceleme planımı iptal ederek Doğubeyazıt'a gitme ve orada geceleme kararı aldım en hızlı tarafından.



Diyarbakırlı bisikletçi arkadaşlara verdiğim sözü bu gezide beni en çok rahatsız eden sivrisinekler yüzünden tutamadım. Kendilerinden özür dilerim. Bu arada, şelalede iki saate yakın kalmış olmama rağmen bisitletçi arkadaşlar hala gelememişlerdi, tamamı yokuş olan yol yüzünden sanırım...


Tüm ören yerlerinde, piknik alanlarında, yol kenarlarında, vb. gördüğüm, beni çok üzen ve aynı zamanda da kızdıran olay ise çöp konusu. Hemen yanıbaşlarında çöp kutuları olduğu halde yiyip içtikten sonra olduğu yere atılıp bırakılan, hatta araçtan yola savrulan çöpler. İnsanımız bu konuda çok, ne diyeyim, en kibar ifadesiyle; "görgüsüz" !..

Ulu önder Atatürk'ün bir sözü aklıma geldi, genel olarak doğa ve çevreye saygı ile ilgili:

"Tabiata Saygı Aklın Vicdanıdır."

Mustafa Kemal Atatürk


Çaldıran

Şelaleden sinekler yüzünden ayrıldıktan sonra 23 Ağustos 1514'te Yavuz Sultan Selim ile Şah İsmail'in karşı karşıya geldiği Çaldıran Ovasına ulaştım.

Aracımdan inip, "bu cihana iki padişah fazla" diyerek Tebriz merkezli Türkmen Safevi İmparatorluğu'nun başında bulunan 27 yaşındaki Şah İsmail ile tam 508 yıl önce bu topraklarda cenk eden 44 yaşındaki Yavuz Sultan Selim'in neler hissettiğini hissetmeye çalıştım.

Şah İsmail (1487-1524)
Yavuz Sultan Selim (1470-1520)

Divan'ı da bulunan ve "Hıtai" mahlasını kullanarak tüm şiirlerini Türkçe yazan, usta bir şair olan Şah İsmail'in, Yavuz'un kendisine gönderdiği bilge görünümlü yaşlı bir casusun tavsiyesine uyarak hata yapması nedeniyle Çaldıran Savaşını kaybettiği için mahlasını "Hatai" veya bilinen şekliyle "Hatayi" olarak değiştirdiği söylenir. 

Bir başka tarihi gerçek de Osmanlı Ordusunun bu savaşta fitilli muske ya da gürleyen demirler dedikleri ağır tüfeklerin yanısıra ovanın etrafındaki hakim tepelere yerleştirilen 500 kadar top ile son teknolojiyi kullanmış olmasıdır.

Türk ve Müslüman olan iki devletin, bu topraklarda tek hükümran olma isteğinin ve mezhep farklılığının sebep olduğu bir kardeş savaşı sonucu bu ovayı kanları ile sulayan onbinlerce Türk yiğidini, gökte parıldayan dolunayın ışığı ve Şah İsmail'in şu dörtlüğü ile andım. Ruhları huzur bulsun...

Biz de bilirik ki dostu kardaşı
Bulamadım bir karagün yoldaşı
Dost geçinip yüze gülen kallaşı
Bahasıdır, satmak gerek bir pula

Doğubayazıt

Çaldıran'dan sonra 2644 rakımlı Tendürek Geçidini aştıktan sonra efsanevi Ağrı Dağı'nın etkileyici manzarası eşliğinde acele etmeden ilerledim.

Bu arada, şunu belirtmeliyim. Bölgede, yüksek noktalara konuşlanmış gözetleme kulübeleri ve ikibin küsurlardaki ıssız noktalarda bile vızır vızır dolaşan askeri panzerler dikkatimi çekmedi değil. 


Yakın zamana kadar ciddi terör sorunu olan güzel ülkemin bu güzel yöresinde bu durum endişe vermekten daha çok güven veren bir manzara sunuyor artık diye düşünmeden edemedim. Tüm güneydoğu, doğu ve kuzeydoğuyu, ücra yerlerini dere tepe gezdiğim halde bugüne dek tek bir sıkıntı yaşamadan güvenli şekilde turladığımı ifade etmeliyim.

Bölgede her yerde olduğu gibi güvenlik kontrolünden geçtikten sonra 20:30 gibi Doğubayazıt'a giriş yaptım.

Doğubayazıt'a giriş yapar yapmaz da daha ilk kavşakta bir düğünden geldiği belli olan yüksek volümlü halay sesiyle yönümü düğünün yapıldığı yere çevirdim ve davetsiz misafir oldum bir Doğubayazıt düğününe. 


İkramlar için teşekkür edip genç çifte mutluluklar dileyerek geceyarısı gibi gecelemeye uygun bir yer bulmak için ayrıldım.

Doğubayazıt'ta gideceğim tek yer şehrin hemen 7-8 km güneydoğusunda bulunan İshak Paşa Sarayı olduğu halde, sarayın orası gecelemek için uygun olmaz düşüncesi ile tercihim her zamanki gibi şehir içindeki Opet oldu. Doğubayazıt'ın ışıklarla süslendirilmiş cadde ve sokaklarından geçerek Opet'e ulaştım ve arabayı uygun bir yere çekerek sabah 05:00'e kadar bir güzel uyudum...


~©~

Yorum Gönder

0 Yorumlar